Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:


Bütün Yazıları


Kızamık hakkında gerçekler

Kızamıkçık deyip geçmeyin

Kolik

Konuşma gelişimi

Konuşmaya destek

Korku ile baş edebilme

Kulak tüpü hakkında

Kusma her zaman problem midir?

Kuş gribi nedir

Lösemi nedir, tedavisi nasıl olur

Obezite nedir

Okuma alışkanlığı kazandırma

Okuma alışkanlığı ve kitap seçimi

Orta kulak iltihabı

Orta kulakta iltihap ve sıvı birikimi

Otizm nedir

Oyun ve oyuncak seçimi

Parmak emme ve emzik

Reklamlar ve dizi filmler

Rotavirüs nedir


1 2 3 4 5 6 7 8

 
Yazı boyutunu büyütmek için      Yazıcı için

Kızamık hakkında gerçekler

Kızamık oldukça eskiden beri bilinen bir çocukluk çağı hastalığıdır. Kızamık erken dönemde zatürre, beyin iltihabı, kulak iltihabı gibi ölüme ve sakatlığa neden olabilen istenmeyen sonuçlar yanında, SSPE gibi öldürücü geç dönem sekellerine yol açabilir.

Aşılamaya rağmen birkaç yılda bir salgın yapan bu hastalığın son günlerde gündeme gelmesinin sebebi günlük gazetelerde yer alan “kızamık aşısının iki dozdan tek doza indirilmesi sonucu subakut sklerozan panensefalit (SSPE) sıklığının arttığı” şeklindeki yanlış haberler olmuştur. Hatta bir gazetede daha da ileri gidilerek, “çocukların şimdi de kızamık aşısından öldüğü” belirtilmiş; aşı yapılmaması, çocukların doğal enfeksiyon geçirmesine izin verilmesi önerilmiştir. Bu haberlerin basında bu şekilde yer alması çok acıdır.

Çünkü aşının yapılmaması durumunda ortaya çıkabilecek salgınları ve buna bağlı ölümleri düşünmek bile insanın tüylerini ürpertmektedir. Yakın tarihimizde kızamığa bağlı zatürreden toplu ölümler olduğunu, hatta kızamık ağıtları adıyla şiirler yazıldığını hatırlamakta fayda vardır. Bu arada kızamık geçirenlerin sayısının artışı ile orantılı olarak SSPE gelişme riskinin de artacağını göz ardı etmemek gerekiyor.

Aşılar hakkında tam ve doğru anlayıp öğrenmeden verilen yanlış bilgiler insanların kafalarında soru işaretleri oluşmasına sebep olmaktadır. Gerçekte aşılama tarihinde Türk milletinin önemli bir yeri vardır. Türkler Orta Asya’da Çinlilerden öğrendikleri variolasyon yöntemini, yani çiçek hastalığı geçirmekte olan insanların veziküllerinden aldıkları sıvıyı güneşte kurutarak diğer insanların derisine bulaştırmayı Osmanlı döneminde İstanbul’da da uygulamaya devam etmiş, o yıllarda çok sayıda insanı öldüren çiçek hastalığından kısmen korunmuşlardır.

1718 yılında, o dönemde İstanbul’daki İngiltere Başkonsolosunun eşi olan Lady Montagu çiçeğe karşı aşılanan çocuğunun hastalıktan korunduğunu gördükten sonra, İngiltere’deki arkadaşlarına variolasyon yöntemini mektuplarla anlatmış ve çok sayıda İngiliz bu yöntemle aşılanarak ölümden kurtulmuştur.

Edward Jenner 1796 yılında aşılamayı bilimsel anlamda ilk uygulayan ve tıp dünyasına tanıtan bilim adamı olmuştur. Aşı tarihinde ikinci önemli bilim adamı olan Louis Pasteur kuduz aşısını geliştirirken birçok kral ve kraliçe yanında Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid Han’dan da yardım istemiştir.

Padişah bu isteği karşılıksız bırakmamış, 800 bin altın ile birlikte bir nişan gönderirken, Paris’e göndereceği bir grup hekime bu aşının üretiminin öğretilmesini talep etmiştir. Nitekim Pasteur’ün laboratuarına giden yedi kişilik ekip bir yıl sonra yurda dönmüş ve Pasteur’ün kuduz aşısını kullanıma sunmasından bir yıl sonra, 1886’da İstanbul’da kuduz aşısı üretmeye başlanmıştır. Aşı üretim faaliyetleri savaş yıllarında da devam etmiştir. Bundan tam 70 yıl önce Ankara’da Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde 17 farklı aşının üretildiği bilinmektedir. (08 Aralık 2005)

1970 yılında dokuzuncu ayda tek doz olarak uygulanan kızamık aşılamasından 1980 yılında 12-15. aylar arasında yine tek doz uygulamaya geçilmiştir. 1988 yılında ise iki dozdan tek doza dönülmemiş, ancak erken görülen ve daha çok ölümlere yol açan erken vakaları önlemek için, Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisiyle aşılama yaşı dokuzuncu aya indirilmiştir. İki doz uygulama ise 1998 yılında ilkokul birinci sınıfta ikinci dozun okul aşılama programına eklenmesi ile başlamıştır.

1988 yılında kızamık aşılamasında yapılan değişiklik iki doz uygulamadan tek doz uygulamaya geçiş değil, aşılama yaşının 12-15. aydan dokuzuncu aya indirilmesidir. Bu değişikliğin erken vakaları önlemek için yapıldığı bilinmektedir. Ancak dokuzuncu ayda aşılama ile, anneden geçen antikorlar nedeniyle bebeklerin %20’sinde koruyucu antikor gelişemediği bilinmektedir. Yani bebeklerin sadece %80’inde aşıdan sonra kızamık hastalığına karşı koruyuculuk gelişmektedir.

 Ayrıca kızamık aşılama oranı ne hazindir ki ortalama %80 seviyesinde olmaktadır. O halde bir diğer %20 çocuk grubu da aşılanmadığı için bağışık olamamaktadır. Sonuçta ülkemizde çocukların %40’ı gibi önemli bir oranı kızamığa yakalanabilecek durumdadır.

Aşılama politikalarının etkisini belirlemek için bildirilen vakalara bakıldığında, yıllar içinde sayıda azalma olmakla birlikte, kızamık hâlâ ciddi bir sağlık problemidir. Bu durum devam ettiği sürece, önemli sayıda SSPE vakası görülmesi de kaçınılmazdır. Bu durumun önüne geçebilmek için her çocuğun en azından 2 doz, olabiliyorsa 3 doz kızamık aşısı olmasına imkan sağlanmalıdır.

Önce 9 aylık ilk doz kızamık aşısı, sonrasında 15 aylıkken 2. doz kızamık aşısı, mümkünse kızamık kızamıkçık kabakulak şeklinde üçlü aşı olarak yapılması ve son olarak 3. dozu 4-6 yaş arası, olamadıysa ilkokulda yine üçlü aşı olarak yaptırmalıyız.

Son söz olarak nasıl ki bir zamanlar ölümcül olan çiçek hastalığı uygun aşılamayla dünyada ortadan kaldırılmışsa, kızamık ve buna bağlı ortaya çıkan SSPE gibi kötü sonuçlar uygun ve düzenli aşılama ile kökünden kazınacaktır. (15 Aralık 2005)

 

Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.