Sevmek lafla değil, itaatle belli olur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Muhabbet, gayet ince ve hassas bir yoldur. Bir Ehl-i sünnet âlimini sevdiğini söyleyen kimsenin, ona itaat etmesi gerekir. Onun sevdiklerini sevmesi, sevmediklerini sevmemesi gerekir. Onu sevenleri sevmesi, sevmeyenleri de sevmemesi, hocasında fâni olması gerekir. Çünkü böyle büyük bir zatın sevgisine kavuşan, bütün büyüklere kavuştuğu gibi, sevgili Peygamberimize ve Allahü teâlâya da kavuşur.

Bir talebe hocasına, (Efendim, ilim bakımından, acaba şu evliya zatlar mı, yoksa mübarek hocanız mı daha yüksek?) diye sorunca, o zat çok üzülüp, şöyle buyurur:
(Aman kardeşim, bir daha sakın böyle bir şey sormayın. Bütün dünyayı terazinin bir kefesine koysalar, mübarek hocamın gömleğini bir tarafa koysalar, gömlek ağır basar. Çünkü bizi ve bizim gibi binlercesini sonsuz olarak Cehennemde yanmaktan kurtaran böyle bir zatın dışında ben bir şey göremem. Zira Güneş'i gören, ne yıldız, ne Ay’ı görür. İnkâr etmeyiz, ama göremeyiz. Düşünemeyiz bile. Aklımızın kenarından geçmez.)

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri de, yanlış iş yapan bir talebesi için şöyle buyurmuştur:
(Bu arkadaşınız bizim verdiğimizi istismar etti. Birçok hâllerini, başarılarını kendisinden bildi. Bir insan hocasından aldığı feyzi, ondan aldığı duayı, kendi kabiliyeti olarak kabul ederse, siz onun akıbetine bakın, ne olacak görürsünüz.)

Sorunca yapmak gerekir
Evliya zatlardan biri de buyurur ki:
(Büyüklere, ya bir şey sormayın veya sorduktan sonra bildirileni aynen yapın! Eğer yapmazsanız vebal altında kalırsınız. Çünkü sormaktan maksat, “Ben senin dediğine itaat edeceğim. Sana güveniyorum. Senin benim lehime, yani benim dünya ve âhiret saadetim için söyleyeceğine inanıyorum” demektir. Sorup da, yapılmazsa çok üzüntüye, soğukluğa sebep olur. Sormamaktan daha tehlikeli olur.)

Netice olarak, bu büyüklerin sözlerine tam bağlanmalı, kendi iradesini ve aklını bir tarafa bırakmalı. Sadece âhiret işlerinde değil, dünya işlerinde de böyledir. Nitekim büyük zat Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî hazretleri, (Hocama kavuştum, aklımı bıraktım ve kurtuldum) buyurmuştur.

Evliyaları sevmek

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlânın, bir kuluna, sevdiği bir zatı tanıtması, en büyük nimettir. Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
(Bu büyüklere muhabbetle elde edilen fayda, o kadar çoktur ki, bir Müslüman bin yıl yaşasa, her gecesi ve gündüzü ibadetle geçse, bu muhabbet sebebiyle elde ettiği faydayı elde edemez.)

Güneşin enerjisi altında, topraktan aldığı gıdalarla, tatlı, sulu, kokulu ve renkli bir karpuz teşekkül ediyor. Ama karpuzun bundan hiç haberi olmuyor. Dolayısıyla biz bilsek de, bilmesek de, bir olgunlaşma devresinde olduğumuz kesindir. Bunun en bariz neticesi, önce imanımızın muhafazası, sonra, ibadet yapabilmemizdir. Bu âhir zamanda namaz kılabilmek, haramlardan sakınmak kolay iş değildir. Bunu ancak imanı kuvvetli olanlar yapar.

Yine Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsan bağlı bulunduğu mürşidinin sözüne, emrine, (Niçin?) diyemez. Derse, her şeyi kaybeder. Hele itiraz etmek veya (Niçin?) demek büyük felaket olur. Bütün feyz kapıları kapanır. Çünkü onların sözlerinde, insan aklının eremeyeceği hikmetler vardır.)

Bir çobanla bir koyun arasındaki fark neyse, evliya zatla, sıradan bir Müslüman arasındaki fark da odur. Koyun, çobanın hâlinden ne anlar? O hâlde koyun çobanı gütmez, çobana tâbi olur.

Bir gün, Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerini ziyarete gelen çok zeki ve kabiliyetli biri, sohbet esnasında, (Efendim, benim mürşidim öyle olmalı ki, bana büyük bir hız, büyük bir enerji vermelidir) der. Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, (Ne yapacaksın o enerjiyle?) buyurur. O kimse de, (İslam bayrağını Anadolu’ya, Avrupa’ya, Amerika’ya, Asya’ya dikeceğim) der. Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri de cevaben, (Çok yazık, demek ki sen mürşid-i kâmil aramıyorsun, merkep arıyorsun. Merkep niçin kullanılır? Ya üzerine binersin veya yükünü taşıtırsın. Mürşid aramaktan maksat, iradesini, onun iradesine teslim etmektir. Sen kendi iradeni yüklenecek bir merkep arıyorsun, kusura bakma, bizde öyle bir merkep yok. Bir mürşid bulunca ona teslim olunur; bayrağı dik derse dikilir, bayrağı şimdilik sakla derse saklanılır) buyurur.

Kişi kendi iradesinden vazgeçerse, yani ölü gibi olursa ancak olgunlaşır. Eğer diriyse, kendinde bir varlık hissederse asla istifade edemez.

www.ailevekadin.com