Ya dünya ya âhiret
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Âhiret, dünyanın zıttıdır. Dünya sıkıntı, âhiret ferahlık yeridir. Cennette gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akıl almaz nimetler vardır. Dünyada zevk sefa düşkünü olan, âhirette bunlardan mahrum kalacaktır. Dünyada Allahü teâlâdan korkmayan, âhirette çok korkacaktır. Dünya geçici, âhiret ise sonsuzdur.

İnsan, ya dünyayı, ya âhireti tercih eder. Dünyayı tercih eden, âhireti terk edip de yalnız dünyaya bağlanmışsa, sadece dünyayı elde etmek için çalışıyorsa, yalnız dünyaya tapıyorsa, onun her şeyi bitmiştir. Hâlbuki âhireti terk etmeden, nefsine aldandığı için dünyaya da meyleden müminin kurtulma ümidi vardır.

Dünyanın kendisi değil, sevgisi kötüdür. Bir kalbde iki sevgi olmaz. Bir insan, aynı anda iki yere, mesela hem Mekke’ye, hem de Paris’e gidemez. İnsan, ya âhiret veya dünya yolcusudur. Âhiret yolcusu olan, en büyük günahları işlese de, pişman olup tevbe ederse, Allahü teâlâ affeder. Tevbe etmeden ölürse, yine affa ve şefaate kavuşabilir. Kavuşamasa da, ölüm, kabir, mahşer ve nihayet Cehennem sıkıntısıyla affedilir. Çünkü imanı vardır. Dünyayı tercih edip, âhireti tamamen bırakır da, kâfir olarak ölürse, artık onun kurtuluş ümidi kalmaz.

İnsanlara, Allah’ı ve Resulünü tanıtmak, âhireti hatırlatmak, doğru kitap vererek İslamiyet’i anlatmak gerekir. İbadet ancak imanı olanlara farz olur. İmansıza ibadet farz olmaz. Bu yüzden, en fazla üzerinde durulacak husus imandır. Esas kök odur. Dal, budak ve meyve, yani ibadetler daha sonra gelir. İbadetler muhakkak lazımdır, ama iman, yani kök yoksa, ağaç zaten olmaz. Bunun için Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretleri, (Bizim asıl derdimiz, esas maksadımız imanı muhafazadır. Küfür, Ceyhun Nehri gibi akıyor. Ancak, şiddetli bir selin, bir çınarın kovuğuna girmiş saman çöpünü götüremediği gibi, İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi bir büyüğün, böyle yüce bir çınarın kovuğuna sığınan Müslümanları götüremez, onlar kurtulmuştur. Yoksa bu sele karşı koymak, bu selden kurtulmak mümkün olmaz) buyurmuştur.

Bu büyükleri tanıyan, seven, kitaplarına yapışan, bir kitabını ele geçiren, küfür selinin sürükleyip götürmesinden kurtulabilir. Bu yüzden, onların kitaplarını her yere ulaştırarak, hem bizzat kendimizin, hem de birçok insanın kurtulmasına çalışmalıyız.

İmanı korumak

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İmanın muhafazası çok zorlaştı. Allah korusun, insan, yanlış bir söz söyler, yanlış bir iş yapar veya bozuk bir şeye inanırsa, küfre düşer, mürted olur. O ana kadar yaptığı bütün ibadetlerin sevabı yok olur, iman gidince nikâhı da gider. İmanı kaybetmek, akıl almaz bir felakettir. Kişi, bu duruma düştüğünü bilmeli ki, o hâlden kurtulmaya çalışsın. Çoğu bunu bilmez, farkında bile olmaz. (Şirkten sakının! Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir) hadis-i şerifi, şirke girenin bunu kolayca anlayamayacağına işarettir.

İmansız ölmek, sonsuz Cehennemlik olmak demektir. Sonsuzun ne olduğunu düşünebiliyor muyuz? Birine, bir odada 50 yıl kalma cezası verilse, orada başka hiç ceza verilmese de insan çıldırır. İşte bu yüzden küfre düşmemek için, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından, imana zarar verecek sözleri, işleri ve büyük günahları, kalb hastalıklarını, yani dinimizi iyi öğrenmeliyiz. Bu hususlar İslam Ahlâkı kitabında çok güzel anlatılmaktadır. Bütün ibadetler, sevablar, müjdeler, imanlı olanlara mahsustur. İman giderse, her şey biter. Onun için Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretleri, (Allahü teâlâ, bir kuluna iman verdiyse, ona ne vermedi ki? Ona iman vermediyse, başka ne verdi ki?) buyururmuş. Bu yüzden, küfre girmekten çok korkmalıyız.

Günümüzün insanına verilecek en güzel hediye, güleryüz, tatlı dildir. Herkesin buna ihtiyacı var. Güleryüz ve tatlı dil, zamanın cihadı ve başarının sırrıdır. Öfkelenmemeli, hiç sertlik göstermemeli. Günümüzde herkes sanki öfke küpü. Geçimsizlikler, cinayetler, ailedeki bütün sıkıntılar hep bundandır.

Emanetçi neyse, biz de dünyada oyuz. Mal, beden, ilim, evlat, hâsılı her şey, birer emanettir. Bu emanetlere ihanet etmek, onları felakete atmaktır. Cenab-ı Hakk’ın emanet olarak verdiği bedeni, Onun emrettiği yerlerde ve güzel kullanmalı. Para emanet etmişse, kötü yerde değil, hayırlı yerde harcamalı. İlim vermişse, Allah yolunda kullanmalı. İlmi, parayı hapsetmemeli; hapsetmek, kenz olur. Kenz edeni yani hapsedeni, Cenab-ı Hak sevmiyor. Evlat emanetine İslam terbiyesi vermeli. Kendi elimizle, onları ateşe atmamalıyız. Hanım da emanettir, onu üzmemeli ve günahtan korumalı. Elden geldiği kadar ibadetleri ihlâsla yapmaya ve insanları sevindirmeye çalışmalı ki, emanetleri korumuş olalım.

www.ailevekadin.com