Resulullah’a teşekkür
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allahü teâlâdan sonra, Onun Resulüne de teşekkür edeceğiz. Çünkü Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, bizlere İslamiyet’i anlatmak için çok acı, üzüntü çekti. (Benim çektiğim sıkıntı gibi, gelmiş ve gelecek hiçbir kimse çekmemiştir) buyurdu. Sırf biz yanmayalım diye, bu kadar yükü taşıdı. Böyle bir Peygambere teşekkür etmek gerekmez mi? Peki Ona nasıl teşekkür edeceğiz? Salevat-ı şerife getireceğiz, hayatını okuyup, Onun gibi yaşamaya çalışacağız. O, sırf Allah’ın kulları yanmasın diye hayatını ortaya koydu. Biz de hiç olmazsa birkaç kişiye Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından verirsek, bu hizmeti yapanlara duayla, parayla destek olursak, Onun yolundan gitmiş oluruz.

Ana babaya teşekkür: Bir erkek, hanımının çektiği ızdırapları görünce, annesinin kendisi üzerinde ne kadar büyük hakkı olduğunu anlar. O hâlde ana babaya da çok saygılı olmak, teşekkür etmek lazımdır, çünkü onların duasını almayan, kurtulamaz.

Bir gün Peygamber efendimiz, bir yere giderken, yol kenarındaki tarlada çalışan birini gördü. Hemen Cebrail aleyhisselam geldi, (Ya Resulallah, sakın buna selam verme!) dedi. O zat, ayağa kalktıysa da, Cenab-ı Peygamber, Allahü teâlânın emrine uyarak, onun yüzüne bile bakmadan yoluna devam etti. O kişi, (Resulullah efendimiz, buradan geçtiği hâlde, bana selam vermedi, ben mahvoldum) dedi. İşinin başına gidip suçunun ne olduğunu düşünmeye başladı. Nihayet bulup telafi etmeye çalıştı.

Bir müddet sonra, Peygamber efendimiz, aynı yoldan geri dönerken, yine Cebrail aleyhisselam gelip, (Ya Resulallah, şimdi o kişiye selam ver!) dedi. Resulullah da, tebessüm ederek ona selam verdi, o da çok sevindi. Peygamber efendimiz, bunun hikmetini Cebrail aleyhisselama sordu. O da dedi ki: (Ya Resulallah, o kişi, evden çıkarken annesinin kalbini kırdı. Allah, bu günahı affetmedi, sana selam bile verdirmedi. Düşünüp suçunu anlayan o kişi, hemen eve koşup, annesinin ayaklarına kapandı, özür diledi, elini öpüp geldi. Annesinin gönlünü aldığı için Allahü teâlâ da, onu affedip sana, (Selam ver, gönlünü al!) diye emir gönderdi.)

O hâlde Allah’ın affetmesini isteyen, ana babasını razı etmeye, gönüllerini almaya çalışmalıdır.

Büyük zatlara teşekkür

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İmam-ı Rabbanî hazretleri gibi büyük zatların hakkı, ana baba hakkından da önce gelir. Eğer büyükler, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını bildirmeselerdi, biz kim bilir hangi çarpık itikad içinde olacaktık. Ayrıca, dinimize hizmet etmeye çalışan böyle salih Müslümanlar ve kıymetli hizmetler olmayacaktı. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Siz Müslüman olmadan önce, birbirinize düşmandınız, Müslüman olunca, İslam nimeti sayesinde kalbleriniz birbirinize ısındı, [birbiriniz için canlarınızı feda edecek hâle gelen] din kardeşi oldunuz. [Bu nimet size yetmez mi?])

Eğer büyükler ve yaptıkları hizmetler olmasaydı, birbirimizi Allah için sevmekten, Onun razı olduğu şekilde dinimize hizmet etmekten haberimiz olmazdı. Onun için hoca hakkı, ana baba hakkından daha kıymetlidir. Evet, ana baba bizim için çok sıkıntı çekmişlerse de, ölünce ne olacak? Çünkü ana babadan elde edilen iman, insanı âhirette kurtarmıyor. Kur’an-ı kerimde mealen (Ey iman edenler, Allah’a ve Peygambere iman edin!) buyuruluyor. Buradaki (İman edenler, iman edin!) ne demektir? Manâsı, (Ana babanızdan öğrendiğiniz İslamiyet’i şimdi bir mürşid-i kâmilden veya onun kitaplarından tam olarak, noksansız öğrenin, böylece beni tanıyın, emir ve yasaklarıma uyarak hakiki imana kavuşun!) demektir.

Büyüklerimize teşekkür etmek ve dualarını almak için şu üç maddeye uymaya çalışmalıyız:

1- Kitaplarını okumalıyız: Çünkü en büyük nimet doğru iman, yani Ehl-i sünnet itikadıdır. O da tam olarak büyüklerimizin kitaplarında vardır. İlimsiz din olmaz, lafla Müslümanlık olmaz. Büyüklerimizin kitapları bize dünyada da, âhirette de yeter. Başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayız.

2- Kitaplarını yaymalıyız: O kıymetli kitaplar, raflarda beklesin diye değil, okunsun, amel edilsin diye yazıldı. Bu kitapları yaymazsak vebal altında kalırız.

3- Birbirimizi sevmeliyiz: Çünkü nefsin ve şeytanın gayesi müminlerin arasını açmak, onları bölüp parçalamaktır. Nefsimizi değil, din kardeşimizi tercih etmeliyiz. Allahü teâlâ, birbirini sevenlere rahmet eder, sevdikleriyle birlikte Cennete koyar. O hâlde kimleri sevmemiz gerektiğini bilmeliyiz.

www.ailevekadin.com