Toprak gibi olmalı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Mazhar-ı Can-ı Canan hazretlerine, (Efendim, Abdülkadir-i Geylani hazretleri mi büyük, İmam-ı Rabbani hazretleri mi?) diye sorduklarında şöyle cevap veriyorlar:
(Biz, bir toprağız, üzerimizde bulutlar var. Her ikisinden de rahmet geliyor. Yakın buluttan mı, uzak buluttan mı daha çok yağmur geliyor, bilmeyiz. Bize lazım olan rahmettir. Bu da, ikisinden de geliyor. Miktarlarını bilmek gerekmez.)

Biz de o toprak gibi olmalıyız ki, o yağmur üzerimize gelsin! Kaya parçası gibi olmamalıyız. Her nimet, topraktan meydana geliyor. Biz de topraktan yaratıldık. Ağaçlar, hayvanlar, her şey toprağa muhtaç. Ama bu kadar faziletine rağmen, şu tevazua bakın ki, toprak herkesin ayağının altında. İşte kim toprak gibi mütevazı olursa, her fazilete kavuşur. Bir parça yükselse, su o toprakta durmaz, aşağıya akar. Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri, (Toprak gibi mütevazı olan, bu büyüklerin feyiz ve bereketine kavuşur) demek istiyor. Bir parça meyilli olanda, o meyilden su akar. Meyilsiz, dümdüz olmaya çalışmalıdır.

Deniz seviyesi sıfırdır. Bütün nehirler, ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar coşkuyla akarsa aksın, bir yerde durmaz, akar, akar, en sonunda denize ulaşınca, akması son bulur. O hâlde deniz gibi, sıfırda olmak lazım. Bir parça gurur ve kibir, bütün bu bereketlere engeldir. Hiçbir kibirli, evliya olamaz. Bu büyük zatlar, kendi talebeleri için, (Hiçbir arkadaşımız kibirli olamaz, eğer kibirliyse, o zaten bize yakın değildir) buyurmuşlardır. Çünkü kendisine gelen her nimete vesile olan hocasına rağmen kibirli olmak, bu nimetleri ve başarısını kendinden bilmek, yani büyüklerle boy ölçüşmeye kalkmak olur. Kibirli olan, insanların yanında da sevimsiz olur. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, kibirliyi alçaltır, tevazu sahibini yükseltir) buyuruyor.

Kibirliye, Allahü teâlânın sıfatları değil, zatı düşmandır. Hadis-i kudside de, (Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım) buyuruyor. Bunun için kibirlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecavüz etmek olur. Kibirlenmek en büyük günahtır. Peygamber efendimiz de, (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez) buyuruyor.

İmtihan ve edebe riayet

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bu dünya imtihan yeridir. Allahü teâlâ çok mal veya fakirlik vererek yahut hep sıhhat veya hastalık vererek imtihan eder. Her işimiz imtihandır. İmtihana karşı uyanık olmaya çalışmalıyız. Hepimiz mutlaka her an, (Kulum ben sana şu nimetleri verdim, nasıl kullanıyorsun?) diye Allahü teâlâ tarafından imtihana tâbiyiz. Onun için varlıkta, darlıkta, hastalıkta, sağlıkta olsun, başarıda veya başarısızlıkta olsun, bunların birer imtihan olduğunu unutmamak gerekir.

Büyükler de talebelerini çeşitli vesilelerle imtihan ederlerdi. İmtihanı kazanan da kaybeden de olurdu. (Şu talebemi otuz senedir imtihan ediyorum. Beni ilk tanıdığındaki edebinden ve tevazuundan hiçbir şey kaybetmemiş) diyen zatların, imtihanı kazanan talebeleri de olmuştur. O hâlde edebimizi hiç bozmamalıyız. Her an korku içinde yaşamalıyız. Allah korusun, büyüklere karşı bir saygısızlığa bir edepsizliğe düşmemeliyiz. İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunu, büyük İslam âlimi Abdülehad Efendi hazretleri Mektubat’ında buyuruyor ki:
Bu büyüklere, hayatında veya vefatından sonra saygısız davrananlar, edebe riayet etmeyenler, Allahü teâlâya karşı harp ilan etmiş sayılırlar. Çünkü Allahü teâlâ hadis-i kudside, (Benim evliya kuluma edepsiz davranan, düşmanlık eden, bana harp ilan etmiş gibi olur) buyuruyor. Bu hâl üzere olan kimselerin kurtulmaları nasıl mümkün olur?

Onun için büyükler, (Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilmelidir) buyurmuşlardır. Her Müslümanın, diğer Müslümanlar için, (Ben bu kardeşime nasıl iyilik ederim, onun duasını nasıl alabilirim? Benim kurtuluşum ancak onun duasını almakla mümkün olur) inancı içinde olması lazımdır. Yoksa bunu nasıl atlatırım, nasıl başımdan savarım veya bundan nasıl maddî menfaat sağlarım gibi bir düşüncede olmak çok yanlıştır. Bu fırsatı kaçırmamalı, duasını almak için bütün sebeplere yapışmalıdır.

Bir diğer önemli husus da, kovamız sağlam olmalı, dibinde çok küçük de olsa, bir delik olmamalı. Kovaya ne kadar su konsa, o delikten akar gider. Sevab kazanmak nasıl önemli ise, onları kaybetmemek de o kadar önemlidir. Hatta kaybetmemek kazanmaktan daha zordur. Mesela bir kalb kıranın, kazandığı sevablar bir anda gider, belki onun günahını da yüklenir.

www.ailevekadin.com