Saltanatın dört esası
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Harun Reşid, oğluna hilafeti bırakmadan önce der ki:
Bak oğlum, şu benim oturduğum koltuk dört ayaklı. Bu ayağın bir tanesi kırılsa ben oturamam. Sen hiç oturamazsın. Onun için, bu dört ayağın sağlam olması şarttır. İşte, saltanatın da dört esası vardır. Bu dört esastan biri sakatlanırsa bütün saltanat yıkılabilir:

1- Adalet:
Kayırmak, ayırmak olmamalı. Adaletin önünde, çoban ve sultan eşit haklara sahiptir. Büyük devletlerin yükselmesi, durması ve çökmesi hep adalete bağlılıkları nisbetinde olmuştur. Dünyada adaletle iş görmeyenler, her nerede olursa olsun adaletten sapan insanlar, ahirette çok sıkıntı çekecekler; çünkü asıl adalet oradadır. Dolayısıyla bize düşen vazife, daha çok ihsanda bulunmak, daha çok vermek, paylaşmakta dikkat etmektir.

2- Emniyet:
İnsanlara emniyet vermelisin ki, herkes sana güvenmeli ve emniyet içinde yaşamalı. Emniyet ve güven olmadığı zaman, saltanat yaşayamaz. Güven elde etmek çok zordur; ama kaybetmek an meselesidir. Menfaatini düşünen, kaybeder. Hak ne ise, onu savunmalı.

3- Hesaplaşmak:
Nasıl Cenâb-ı Hak ahirette hesap soracak, o zaman sen de dünyadayken hesabını dürüst ver! Gelirinin, giderinin hesabını iyi yap! Milletin parası emanettir. İdareci kendine ait olanla ne yaparsa yapar; ama milletin parasını harcarken, kullanırken, gösterilen hassasiyet nispetinde, sevab veya günah kazanacaktır. Tasarruf etmeden, gelir artırılsa da, hiç faydası olmaz. Tasarruf edip, helalinden geliri artırmak gerekir. Bardağın dolması değil, taşması önemli. Su taşmazsa, millete faydası olmaz. Tasarruf ve geliri artırmak, milletin gücünü, hızını artırır.

4- Haberleşmek:
Doğru bilgi, sana vaktinde gelmeli, senden de vaktinde gitmeli. Bunda aksaklık, eksiklik olmamalı. Yoksa çok sıkıntı çekersiniz, bütün sıkıntınız aranızdaki haberleşme eksikliğinden olur. Bilgi almadan bilgi verilmez. Doğru bilgi alamazsan, doğru bilgi veremezsin. Yanlış bilgi alırsan, yanlış karar verirsin, yani yanlış bilgi verirsin. Doğru bilgi altındır. Hatta altından daha kıymetlidir. Milletin iki emaneti var, bunlara çok dikkat etmek şarttır. Birisi bilgi, ikincisi para. Her emanete olduğu gibi bu emanete de hıyanet edilmez. Emanete hıyanet ve verdiği sözde durmamak, münafıklık alametidir. Münafık ise Cehennemin en dibine gider.


Hüküm neticeye göre verilir


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Hüküm, neticeye göre verilir. Yaptığımız işlerin, başı, ortası, şöyle böyle olabilir; ama neticesi nedir? İbadet yapmaktan, çalışmaktan, yorulmaktan, ticaretten, aklımıza ne gelirse, bütün bunları yapmaktan maksat, eğer rıza-yı ilahi ise, neticesi iyidir; hüküm ahirettir. Eğer bunları yapmaktan maksat, nefsin arzularıysa, insanların takdirlerini kazanmaksa, neticesi kötüdür; hüküm dünyadır. Dünyanın ise, Allah katında, sivrisineğin kanadı kadar bile değeri yoktur.

Ahirette herkes, yaptığı işin neticesine göre muamele görecek. Niçin, ne maksatla yapılmışsa, işte hüküm, buna göre verilecek. Bu kadar uğraşmak, bu kadar yorulmak, bu kadar gayretle birlikte, neticede hüküm dünya olursa mahvoluruz. Cenâb-ı Hak, (Benim için yapmadınız. Başkasından beklediniz. Dünyada da alacağınızı aldınız. Benden ne istiyorsunuz?) derse, işte hüsran odur, felaket, azap odur. Bu nasıl belli olur? Bunun yeri kalbdir, dışarıdan anlaşılmaz. Bunun dışarıdan görünen bir alameti yoktur; çünkü herkes ibadet yapıyor, çalışıyor, kendine göre bir şeyler yapıyor. Allahü teâlânın razı olduğu ve olmadığı işler var. Razı olmadıklarını zaten hesaba katmıyoruz. Dinimizin emrettiği işleri, Allah için mi yapıyoruz, yoksa başka şey için mi? Mesele bu! Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ sizin işlerinize, şeklinize, görünüşünüze bakmaz, kalbinize ve niyetinize bakar, o işi niçin yaptığınıza bakar) buyuruyor. O halde niyetimizi düzeltmemiz şarttır.

Ucubdan yani kendini beğenmekten çok sakınmalıyız. Bir insanda ucub var mı, yok mu, nasıl anlaşılır? Ucub sahibi olanın beş tane alameti var:

1-
Kibirli olur. Yani başkalarını beğenmez.

2-
Allahü teâlânın azabından korkmaz. Hep, Allah mağfiret edicidir der. Her gün yangından, selden, depremden, kazadan ölenleri görür; ama anlamaz. Yani Allahü teâlânın gadabı da var; fakat ucub sahibi, hiç bunları düşünmez. Sadece, (Allah gafur-ur-rahimdir) der.

3-
Günahı olduğunu kabul etmez. Hâlbuki kendini günahsız zannetse de, Allahü teâlâyı hatırlamadan geçen zaman elbette günahtır; ama kendini beğenen, kendine günahı kondurmaz. Günahını az görür ve hiç önem vermez.

4-
Büyüklerin sohbetinden faydalanamaz. Zaten kibir, her iyiliğe engeldir.

5-
Sormaz, istişare etmez. Bu da onu felakete götürür.

Hiç kimse, ben ucub sahibiyim demez. Ucub sahibiyim dese, zaten ucub sahibi olmaz; çünkü hiç kimse Cehenneme gitmeyi kabul etmez. Bu beş huy kimde varsa, o ucub sahibidir. Ucub sahibinin gideceği yer de Cehennemdir.

www.ailevekadin.com