Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Üzerimizde Hakkı Olanlar  >  Hanım hakkı  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Hanım hakkı

Sual: Hanımla iyi geçinmenin yolu nedir?
CEVAP
Bu konuda, Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye kitabında buyuruluyor ki:

Erkeğin kadına karşı olan vazîfelerini (Mürşid-ül-müteehhilîn) kitâbı uzun yazmaktadır. (Ma’rifetnâme) kitâbında olanı aynen aşağıda bildiriyoruz:

Ey azîz! Erkeğin zevcesi ile görüşmesinde, otuz şeyi yapması lâzımdır:

1 - Ona karşı her zamân, güzel huylu olmalıdır. [Allahü teâlâ iyi huylu olanları sever. Huysuzları sevmez. Bir insanı incitmek harâmdır. İşkence yapanın evlenmesi harâmdır.]

2 - Ona karşı her zamân, yumuşak davranmalıdır.

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Müslümânların en iyisi, en fâidelisi, zevcesine karşı iyi ve fâideli olandır).

3 - Eve gelince zevceye selâm vermeli, [yanî selâmün aleyküm demeli] ve nasılsın diye hâtırını sormalıdır.

4 - Onu tenhâda neşeli görünce saçlarını tutup, okşamalı, gülerek, bûs etmeli ve sarılmalıdır.

5 - Tenhâda üzüntülü görünce, onu çok sevdiğini, acıdığını söyleyip hâlini sormalı, tatlı şeyler söylemelidir.

6 - Yapamayacağı şeyleri bile söz vererek gönlünü almalıdır. Çünkü o, evinde kapalı, başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış olan dostu, dert ortağı, ekmek vericisi, kendini neşelendiricisi, çocuklarını yetiştiricisi ve ihtiyâçlarını gidericisidir.

7 - Çocukları terbiyede, ona yardım etmelidir. Çünkü, bebek, anasına, gece gündüz ağlayıp, hiç râhat vermez. Onu insâfsızca üzen bir alacaklıdır. O hâlde, ona imdât edene, Allahü teâlâ yardım eder.

8 - Zevcesine, memlekette âdet olan elbisenin, çamaşırın en kıymetlisini giydirmelidir. Ev içinde, her istediği, güzel şeyleri giydirmelidir. Sokağa çıkarken, bunları da örtmeli, yabancıya göstermemelidir.

9 - İyi şeyler yedirmelidir. Zengin ise, helâl olan her şeyi almalıdır. Ona geniş, kullanışlı, sıhhî ve islâm hanımına yakışan elbise ve nefîs taâm temîn etmeyi, kendine borç bilmelidir. [İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi aleyh” (Kimyâ-i se’âdet)in yüz kırk birinci sahîfesinde diyor ki, (Zevcenin nafakasını sıkmamalı, isrâf da etmemelidir. Âilenin nafakasına verilen paranın sevâbı, sadaka sevâbından dahâ çoktur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Gazâ için sarf edilen, köle âzâd etmek için, fakîre sadaka vermek için ve evindekilerin nafakası için sarf edilen altınların en üstünü ve sevâbı çok olanı, evin nafakasına verilen altının sevâbıdır.) İbnî Sîrîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Hiç olmazsa haftada bir kere tatlı yedirmelidir.) Nafaka temîninden âciz olanın evlenmesi harâmdır. Yemeği yalnız yememelidir. Çoluk çocukla yemek sevâptır. En mühim şey, nafakayı helâlden kazanıp, helâlden yedirmektir).]

10 - Zevcesini dövmemelidir. (Dürr-ül-muhtâr) üçüncü cild, yüz seksen sekizinci sahîfedeki suçlardan birini işlerse, onu tazîr etmesi, edeplendirmesi câiz olur ise de, yine vâcib olmaz.

[Bazı kimseler, Nisâ sûresi otuz üçüncü âyetinde, kadınların dövülmesi emir olunuyor diyorlar. Hâlbuki, bu âyet-i kerîmede meâlen, (Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdirler. Çünki, Allahü teâlâ, bazı kullarını bazısından üstün yaratmıştır. Hem de, erkekler, kendi mallarını, onlar için harc ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itâat eder ve zevclerinin haklarını gözetirler. Zevcleri hâzır olmadıkları zamân, onların nâmûslarını ve mallarını, Allahın yardımı ile korurlar. Hıyânet etmesinden korktuğunuz kadınlara, zevc haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasîhat edin! Onları yatağınızdan ayırın. Yine uslanmaz iseler, hafîf dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın!) buyuruluyor. Görülüyor ki, mala ve nâmûsa hıyânet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir sûretle üzmek câiz değildir. Hâin olanları da, yumruksuz açık el ile veyâ düğümsüz açık mendil ile hafîf vurarak ıslâh etmeye izin verilmiştir. Nâmûsa ve mala hıyânet edenlere, her hükûmet, her kanûn, ağır cezâ yapmaktadır. İslâmiyet, kadınlara, çok kıymet verdiği, çok acıdığı için, hâin olanlarını kanûn pençesine düşürmeden önce, hafîf vurmakla ıslâh edilmelerinin de tecrübe olunmasını emretmektedir.

Bir hadîs-i şerîfte buyuruldu ki, (Bir erkek, zevcesini döverse, kıyâmette ben onun davâcısı olurum). Dünyâ işlerindeki kusûru için, dövmek şöyle dursun, acı, sert bile söylememelidir.

Kadınların kalpleri ince, nâzik ve hislerine tâbi’ olduğundan, birbirlerine haset edenleri çoktur. Bu bakımdan, bilhâssa yeni evliler, uyanık olmalı, ana, kız kardeş ve başka kadınların, zevcesini çekiştirmelerine aldanmamalı, böyle şeyler söylenmesine fırsat vermemelidir. Böyle sözlere uyarak zevcesini incitmekten çok çekinmelidir.

Anası ve kız kardeşleri için zevcesinin söylediklerine karşı da uyanık olmalı.

Anaya eziyet olunmasına hiçbir sûretle göz yummamalıdır. Anasına, kendisi, zevcesi ve çocukları, herhâlde saygı göstermelidir. Ana babaya, kayın vâlide ve kayın pedere hürmet, hizmet edilmesi birinci vazîfe olmalıdır. Büyüklerin rızâsını, duâsını almaya çalışmalı, hayr, büyük kazanç bilmelidir].

11 - Allahü teâlânın emirlerini yapmak husûsunda olan kusûru için, bir günden çok dargın durmamalıdır.

12 - Zevcesinin huysuzluklarını yumuşak karşılamalıdır. Çünkü, kadınlar eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Akılları ve dinleri erkeklerden azdır. Erkeğe emânet olunmuşlardır. Gülerek, tatlılıkla geçinmek için alınmışlardır.

[Aklı olan zevc ve zevce, birbirlerini üzmezler. Hayât arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alâmetidir. Zâlim, huysuz kimsenin hayât arkadaşı devâmlı üzülerek asâbı bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hâsıl olur. Hayât arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuşdur. Se’âdeti sona ermiştir. Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrûm kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felâketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövmekde ise de, ne yazık ki, bu pişmânlığının fâidesi yoktur. O hâlde, ey müslümân! Hayât arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün! Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmağa çalış! Bunu yapabilirsen, rahât ve huzûr içinde yaşar, Rabbinin rızâsını da kazanırsın!]

13 - Zevcesinin ahlâkında bir değişiklik görürse, kabâhati kendinde bulup, ben iyi olsaydım, o da böyle olmazdı, diye düşünmelidir. Evliyâdan birinin zevcesi, huysuz idi. Buna hep sabreder, soranlara derdi ki, eğer onu boşarsam, ona sabredemeyen biri alır da, ikisinin birden felâkete düşmelerinden korkarım. Büyükler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” buyurmuş ki, (Bir kimse âilesinin huysuzluğuna sabrederse, altı şey, ziyândan kurtulur: Çocuk dayaktan, tabak bardak, kırılmaktan, ahırdakiler dövülmekten, kedi sövülmekten, misâfir gücendirilmekten, elbise yırtılmaktan kurtulur). Bunlar, (Şir’at-ül-islâm)da da yazılıdır.

14 - Ehli kızınca, susmalıdır. Böylece kadın, pişmân olup, özür dilemeye başlar. Çünkü o, zayıftır. Susunca mağlûp olur.

15 - Ehlinin iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona duâ etmeli ve Allahü teâlâya şükretmelidir. Çünkü, uygun bir kadın büyük nimettir.

16 - Zevcesi ile öyle olmalıdır ki, zevcim beni herkesten çok seviyor, bilsin.

17 - Bakkal, kasap, çarşı, pazar işlerini aslâ ona bırakmamalı, evin idâresinde onun fikrini sormalı, dışardaki, büyük işleri söyleyerek, onu üzmemelidir.

18 - Zevcesinin câhilce hareketleri için dâimâ uyanık bulunmalıdır. Çünkü, Âdem babamız “aleyhissalâtü vesselâm”, ehli, Havvâ anamızın daveti üzerine, yanlış iş işledi.

19 - Zevcesinin, günâh olmayan kusûrlarını görmemezlikten gelmelidir. Günâh iş ve sözden vazgeçmesini ve namâza, oruca ve gusl abdesti almaya devâm etmesini tatlı ve yumuşak sözlerle nasîhat etmelidir. Kıymetli elbise ve zînet eşyâsı alacağını vaad ederek ibâdetleri yaptırmalı, günâhlarını önlemelidir.

20 - Zevcesinin ayıplarını, sırlarını, herkesten gizlemelidir.

21 - Zevcesine latîfe, şaka söylemeli ve kadın gibi olup, oyunlar yapmalıdır. Nitekim, Allahü teâlânın sevgilisi “sallallahü aleyhi ve sellem”, ezvâc-ı mütahherasına karşı, insanların en zarîfi idi. Hattâ bir kere Âişe “radıyallahü anhâ” ile yarış etti. Âişe vâlidemiz geçti. Bir dahâ yarış ettiklerinde, Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” geçti. Müslümânın ehli ile oynaması, boş ve günâh değildir, sevâptır.

İbni Âbidîn beşinci cild, 253. cü sahîfede diyor ki, (Lu’b, la’ib, lehv ve abes, hepsi oyun ile vakit geçirmektir.

Nerd, yanî tavla oynamak, satranç, on dört taş oynamak ve bütün çalgıları çalmak ve dinlemek, raks, dans etmek, hokkabazlık, şaklabanlık etmek, başkaları ile alay etmek, el çırpmak, hep oyun olup, tahrîmen mekrûhturlar. Devâmlı yapılırsa veyâ farzları yapmaya mâni’ olurlarsa ve kumâr ile yapılırsa, sözbirliği ile harâm olurlar. Def ve kaval, ney çalmak ve dinlemek de böyledir. Hadîs-i şerîfte, (Her dürlü lehv harâmdır. Yalnız, zevce ile oynamak, at ve silâh ile talîm, yarış yapmak câizdir) buyuruldu. Harbe hâzırlanmak için, güreş câizdir). Futbol oynamak, çeşitli bakımlardan harâm olmaktadır.

22 - Zevcesini cadde üstünde, parklara, oyun yerlerine, spor sâhalarına, mekteplere karşı olan evlerde oturtmamalı, yabancı erkekleri görmesine, onlarla konuşmasına sebep olmamalıdır. Mescide yakın ve sâlih müslümân komşular arasında oturtmalıdır. [38. ci maddeye bakınız!] Sâlih komşular, bunların birbirlerine zulüm, işkence yapmalarına mâni’ olurlar. Nasîhat ederler. Yardımlarına koşarlar. Mahkemede, haklı olana şâhitlik yaparlar. Böyle mahalleye, böyle şehre hicret etmek vâcibdir. Müslümânlar, âilesini, iyi havalarda, çayırlara, su kenârlarına, harâm bulunmayan, kalabalık olmayan yerlere götürerek gezdirmeli, hava aldırmalıdır. Tatil günlerinde, kalabalık zamânlarda gezdirmemelidir. Fısk meclislerine götürmemelidir. Birinci kısımda, elli sekizinci madde sonuna bakınız!

23 - Zevcesini, islâmiyetin yasak ettiği şekilde tahsîle, vazîfeye, fitneye sebep olan yerlere göndermemelidir. (Behcet-ül-fetâvâ) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Kadınlar câmi’de, erkeklere verilen va’zı dinlemeye gelirlerse, vazîfelilerin bunları men’ etmesi lâzım olur). [Mevlid dinlemeye gelmeleri de böyledir.]

(Hadîka)da, bütün bedenle yapılan günâhların otuz ikincisinde diyor ki: Hür olan kadının, yanında zevci veyâ ebedî mahremlerinden biri olmadan yüz dört kilometre uzağa gitmesi harâmdır. Kadınlar çok olsa da harâmdır. Yâ Resûlallah, zevcem hacca gidiyor denildikte, (Sen de berâber git!) buyurdu. (Mahrem) demek, kadınla evlenmeleri ebedî harâm olan, soydan, sütten veyâ nikâhtan akrabâları demektir. Kız kardeşin, teyzenin, halanın zevcleri mahrem değildirler. Çünkü bu kadın, bunlarla evlenebilir. Birinci kısım, elli sekizinci maddeye bakınız! Zimmî mahremi de, müslümân mahremi gibidir. Fâsık olan [kötü kimse olan], emîn olmayan ve bâlig olmamış küçük mahremi ile gitmesi câiz değildir. Bâlig olmamış gösterişli kızlar da, kadın gibidirler. Kadınların mahremsiz olarak sefere gitmelerinin harâm olduğunu hanefî âlimleri sözbirliği ile bildirmişlerdir. Şâfi’î mezhebinde emîn olunan kadınların toplu olarak mahremsiz, yalnız hacca gitmeleri câizdir. Yanlarında hiçbir erkeğin bulunmaması ve fitne çıkmamasından emîn olmaları lâzımdır. [Hanefî mezhebinde olan kadınların Şâfi’î mezhebini taklîd ederek mahremsiz hacca gitmeleri câiz değildir. Bir hanefînin Şâfi’î mezhebini taklîd etmesi, ancak bir farzı yaparken veyâ harâmdan sakınırken karşılaştığı haractan, sıkıntıdan kurtulması için câiz olur. Câiz olduğu zamân da, taklîd edilen mezhebin bütün şartlarına uymak lâzım olur. Haccın hepsini Şâfi’î mezhebine göre yapmaları lâzım olur. Çünkü, bir ibâdeti yaparken, harac [sıkıntı] yok iken, iki mezhebi karıştırmak (Telfîk) olur. Müleffikın ibâdeti sahîh olmaz. Bâtıl olur.] (Hadîka)dan tercüme tamâm oldu.

24 - Zevcesine Kur’ân-ı kerîm okumasını, farzlardan, harâmlardan, ona lâzım olanları öğretmelidir. [Hakîkat Kitâbevinin kitâplarını eve getirip, okumasını temîn etmelidir.] Allahü teâlânın emirlerini ve yasaklarını bilmeyen fâsık [kötü kimse] ve zevcesine ve çocuklarına öğretmeyen, Cehennemde azâp çekecektir.

25 - Ehlinden izinsiz, nutfeyi ondan azletmemeli ve muvâka’ada, o râhatlanmayınca ferâgat etmemelidir. İbni Âbidîn “rahime-hullahü teâlâ” nikâhta kısmeti anlatırken diyor ki, (Bir kere cimâ’ ile zevcenin hakkı ödenmiş olur. Tekrârlamak diyâneten vâcibdir. Kadâen vâcib olmaz. Yanî kadın, hâkime mürâcaat edemez. Tekrârını talep etmek zevcenin de hakkı olup, talep edince zevc üzerine vâcib olur. Bu husûsta zamân ve adet bildirilmedi). İfrâtı bedene, tefrîti rûha zarar verir. Dört geceden fazla boş bırakmamalı, denildi. Hayz hâlinde, yanî âdet zamânında, ona tekarrüb, yanî yaklaşmak harâmdır.

Büyük günâhtır. Âdet (regle) on günden sonra kesilirse, gusl etmese bile, muvâka’a câiz olur. On günden önce, fakat âdet tamâm olunca, kesilirse, gusl ettikten veyâ bir namâz vakti geçtikten sonra câiz olur. On günden ve âdetten önce kesilirse, gusl etse dahî, âdeti olan günler tamâm oluncaya kadar, âilesi ile cimâ’ câiz olmaz. Fakat, bu zamân içinde, namâz kılması ve oruç tutması lâzımdır. Birinci kısımda, elli dördüncü maddeye bakınız!

26 - Zevce, yalnız evde zevcine karşı süslenip, başka kimselere süslenmemelidir. Zevcesi ve kızları açık gezen erkekler, onlarla birlikte Cehenneme gidecek, çok acı azâp çekeceklerdir.

(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının avuç içinden ve yüzünden ve ayaklarından başka bütün vücûdu avrettir. Çünkü, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kadın avrettir. Açık olarak çıkarsa, şeytân gözlerini çok açarak ona bakar) buyurdu. Ayaklarına avret diyenler de oldu. Nûr sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Müslümân kadınlar, zînetlerini göstermesinler! İş yaparken zarûrî açılanlar günâh olmaz. Baş örtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları, kulakları ve göğüsleri iyi örtülsün]) buyuruluyor. Âyet-i kerîmede (Zînet), yanî (süs)leri örtsünler demek, zînet takılan, süslenen yerlerinizi örtün demektir. Açılması günâh olmayan zînet yerlerinin, yüz ile el olduğunu, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Yine bu sûrede, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü zînetlerin sesleri işitilmesin) buyuruldu. Ayakların avret olduğu buradan anlaşılmaktadır). Kadınların örtünmeleri Kur’ân-ı kerîmde emir olundu. Bunu kıskanç olan bazı kocalar söylemiştir demek doğru değildir. Böyle sözler, din câhillerinin, hattâ din düşmanlarının, müslümân kadınlarını aldatmak için yaptıkları çirkin iftirâlardır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde her şeyi açıkça bildirmedi ki, din düşmanlarının bu iftirâlarının bir değeri olsun. Beş vakit namâzın kaç rekat oldukları, her rekatta kaç secdenin farz olduğu ve dahâ nice farzlar Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilmedi. Bu farzları açık olarak, Peygamberimiz bildirmiştir. Peygamberimizin bildirdiği farzlar ve harâmlar da, Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilen farzlar, harâmlar gibi kıymetlidirler. Bunlara da inanmayan, kabûl etmeyen dinden çıkar, kâfir olur. Çünkü, Kur’ân-ı kerîmin on yedi yerinde meâl-i şerîfleri, (Allahı seviyorsanız bana tâbi’ olunuz! Bana tâbi’ olanları Allahü teâlâ sever) ve (Allaha ve Resûle itâat ediniz. İtâat etmezseniz, Allah kâfirleri elbet sevmez) olan âyet-i kerîmeler vardır. Bu on yedi âyet-i kerîme, (Hadîka)da ve (Berîka)da uzun yazılıdır. (Mecma’ul-enhür)deki hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hür kadının, yüzünden ve iki eli ayasından başka, bütün bedeni avrettir) buyurdu. Avret yeri açık olarak erkeklerin yanına çıkmak ve başkasının avret yerine şehvetsiz bile bakmak harâmdır. Yabancı kadının yüzüne de şehvet ile bakmak harâmdır. Hadîs-i şerîfte, (Kadının neresine olursa olsun, şehvet ile bakan kimsenin gözlerine kıyâmet günü erimiş kurşun dökülecek, sonra Cehenneme atılacaktır) buyuruldu. Yabancı genç kadının elini, yüzünü el ile, şehvetsiz bile tutmak harâmdır. Hadîs-i şerîfte, (Yabancı genç kadının elini tutan kimsenin eline kıyâmet günü ateş doldurulacaktır) buyuruldu. (Zevâcir)deki hadîs-i şerîflerde, (Zevcinin evinden başka yerde başını açan kadın, Rabbi ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur) ve (Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, hamâma gitmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, zevcesini hamâma göndermesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şarâp içmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şarâp içilen sofrada oturmasın ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, yabancı bir kadınla, yalnız kalıp halvet etmesin) ve (Âhır zamânda ümmetimin erkeklerinin, avret yerleri örtülü olarak da hamâma gitmeleri harâm olur. Çünkü, orada avret mahalleri açık olanlar da bulunur. Avret yerlerini açanlara ve başkasının avret yerine bakanlara, Allah lanet eylesin!) ve (Göbekle diz kapağı arası avrettir) buyurdu.

Hanefî mezhebinde, erkeğin dizi avrettir. Açması harâmdır. Şâfi’îde diz avret değildir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde, göbek de, diz de avret değildir. Bu iki mezhepte yalnız sev’eteyn avretdir. Bu hadîs-i şerîfler karşısında, müslümân hanımlarının örtünmeleri, çıplakların bulundukları yerlere gitmemeleri lâzımdır. [Müslümânların, apartman katlarında oturmayıp, bahçe içinde müstakil evlerde oturmaları ve evlerindeki banyolarda yıkanmaları muvâfıktır. Müslümân erkekler, toplu olarak, çıplakların bulunmadıkları tenhâ sâhillerde denize girer. Hanefî ve Şâfi’î mezhebinde olan erkeğin, gusl abdesti almak için veyâ nafakasını, hakkını kurtarmak için veyâ fitne çıkmasını önlemek için, sıkışık durumda kalınca, diğer iki mezhebi taklîd ederek dizlerini, uyluklarını örtmemesi câiz olur. Fakat sıkışık hâl geçince, bir dakîka bile açık kalması harâm olur. Kadınların sıkışık durumda, mezheb taklîd ederek, hiçbir yerlerini açmaları mümkün değildir. Çünkü, dört mezhepte de, kadınların her yerlerini örtmeleri lâzımdır. Kadınları sıkışık duruma düşürecek sebep de yokdur.

(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Nûr sûresinin tefsîrinde diyor ki, (Kadın ancak zarûret olduğu zamân ve başı, saçları, boynu ve bütün bedeni örtülü olarak sokağa çıkmalıdır. Kadının sokağa çıkması için zarûret, ihtiyâç maddelerini alacak ve dînini öğretecek kimsesi bulunmamaktır. Baş örtüsü ile yüzünü de örterek ve bedenini örtecek her şekilde kumaş ile örtünerek çıkması câizdir. Burada, yüzünü kelimesi, başını demektir. Çünkü, yüzü açık çıkması, dört mezhepte de câizdir). Buradan anlaşılıyor ki, Osmânlı devletinin son zamânlarında kadınların örtündükleri çarşaf ile örtünmeleri şart değildir. Geniş ve dizden aşağı uzun manto, çorap ve baş örtüsü ile örtünmeleri de câizdir. Yüz altmış beşinci sahîfeye bakınız! İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin, üç yüz on üçüncü mektûbunda, (Bütün Arap memleketlerinde, pîrâhen, yanî kamîs, yanî entârî denilen uzun gömlek giyen erkeklerin de, kadınların da çok olduğunu, kadın gömleklerinin yakası kapalı, erkek elbisesinin önü açık, kamîs olduğunu) yazmaktadır. Ahzâb sûresi, kadınların (Celâbîb)lerinden bazısı ile örtünmelerini emretmektedir. Celâbîb, cilbâblar demektir. Ebüssü’ûd efendi tefsîrinde diyor ki, (Cilbâb, baş örtüsünden dahâ geniş ve gömlekten kısa olan örtüdür. Kadınlar bununla başlarını örterler. Yüzü ve bedeni örten her örtüye de denir). Türkçe (Tibyân) tefsîri sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buna Milhafe, yanî dışa giyilen örtü diyor. (Mevâkib) tefsîrinde de ve (Lugat-ı Nâcî)de (câr, ya’nî ferâce uzun gömlek) olduğu yazılıdır ki, manto demektirler. Bunun iki parçadan yapılmış çarşaf demek olduğu ve kadınların yalnız bu çarşafı giymeleri lâzım olduğu, tefsîrlerde ve fıkh kitâplarında yazılı değildir. Hattâ, (Harâmdan olan Cilbâb giyenin namâzı kabûl olmaz!) hadîs-i şerîfindeki (Cilbâb) kelimesine, (Kitâb-ül-fıkh-ı alel-mezâhib-il erbe’a)da kamîs, yanî uzun gömlek manâsı verilmiştir. (Müncid)de de, cilbâb, kamîs demektir diyor. (Câliyet-ül-ekdâr)ın son sahîfesinde de, (Ya Rabbî! Bize hikmetinin celâbîbini giydir) demektedir. Bu hadîs-i şerîf ve bu duâ, cilbâbı erkeklerin de kullandığını bildiriyor. Şâfi’î (El-envâr) kitâbının hâşiyesinde diyor ki, (Kadının namâzda, geniş, uzun entârî ve baş örtüsü ile örtünmesi ve elbisesinin üstüne kalın cilbâb örtmesi müstehabtır. Cilbâb, milhafe [ferâce, manto denilen] uzun, geniş entârî örtü veyâ baş örtüsü demektir). Âyet-i kerîmedeki cilbâb kelimesine, çarşaf diyerek, geniş ve uzun manto ile örtünmeği reddetmek, Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi, kendi görüşü ile, yanlış tefsîr etmek olur.

Şimdi zamân böyle. Zamâna uymadan olmuyor gibi sözler doğru değildir. Masonların yaydıkları yalanlardır. Komünistler, işkence yaparak, öldürerek müslümânları yok ediyor. Masonlar ise, yalan ve bozuk sözlerle okşayarak müslümânları dinden çıkarıyorlar. Mezhepsizler [zındıklar] de, islâmiyeti değiştiriyorlar. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış manâlar veriyorlar.]

27 - Zevcesinden izinsiz sefere, hattâ nâfile hacca gitmemelidir.

28 - Zevcesi namâz kılıyor ve kendisine itâat ediyorsa ve yabancı erkeklere açık saçık görünmüyorsa, ondan başka evlenmemelidir. Zîrâ, zevceleri arasında adâlet ve müsâvât yapmayanlar Cehenneme gideceklerdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (İki zevcesi olup da, ikisine müsâvî bakmayan kimse, kıyâmet günü, mahşer meydânına yarı eğrilmiş olarak gelecektir).

29 - Zevceye, gamını, kederini, düşmanlarını, borçlarını söylememelidir.

30 - Ona, yanında ve olmadığı zamânlarda, hep hayr duâ etmeli, fenâ duâ etmemelidir. Çünkü, gece gündüz onun için çalışmaktadır. Onun ekmekçisi, aşçısı, terzisi ve hamâmcısı ve malının bekçisi ve yoldaşı ve mûnisi ve yârı ve nigârıdır.

(Kimyâ-i se’âdet) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” yüz kırk üçüncü sahîfesinde buyuruyor ki, (Erkeğin vazîfelerinden on ikincisi, zevcesini boşamamaktır. Allahü teâlâ, bütün mubâhlar [yanî izin verdiği şeyler] içinde yalnız, talâk vermeyi [yanî boşamayı] sevmez. Zarûret olmadıkça, birini incitmek câiz değildir).

Dînini bilen ve seven erkekler, her hareketinde islâmiyete uyarak, hem kendilerine, hem de âile ve akrabâlarına ve bütün mahlûklara hayrlı ve fâideli olur. Bunun için, kızını seven ve onun dünyâda ve âhırette mesût olmasını isteyen, onu açık sokağa çıkarmamalı, dîni ve ahlâkı bozan televizyonları, radyoları dinlemesine ve böyle olan sinemalara ve topluluklara gitmesine mâni’ olmalıdır. Müslümân olan kimse, kızını müslümân ve sâlih kimselere vermelidir. Mal ve apartman ve mevkı’ sâhibi değil, din ve ahlâk sâhibi dâmât aramalıdır. Kızını kâfire veren kimsenin kendisi de, kızı da kâfir olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bir kimse, kızını fâsığa [kötü kimseye] verirse, Allahü teâlânın emânetine hıyânet etmiş olur. Emânete hıyânet edenlerin gideceği yer, Cehennemdir). Bir hadîs-i şerîfte buyurdu ki, (Kızını fâsığa veren kimse, mel’ûndur). (Şir’a) şerhindeki hadîs-i şerîfte, (Şefâ’atime kavuşmak isteyen, kızını fâsığa vermesin!) buyuruldu. (Eşi’at-ül-lemeât)da, namâzı geciktirmemeli bâbındaki hadîs-i şerîfte, (Yâ Alî! Üç şeyi geciktirme! Namâzı evvel vaktinde kıl! Hâzırlanmış cenâzenin namâzını hemen kıl! Dul veyâ kızı küfvü isteyince, hemen evlendir!) Yanî namâzını kılan ve günâh işlemeyen ve nafakasını helâlden kazanan birini bulunca, hemen ona ver, buyurdu.

Sun’î İlkâh: (El-halâl vel-harâm)da diyor ki, (Erkeğin menîsini, bir tüp veyâ başka şey içinde, nikâhlı zevcesi olmayan yabancı bir kadının rahmine koyup, çocuk hâsıl olmasına, (Sun’î ilkâh) denir. Harâmdır. Çocuk, veled-i zinâ, piç olur).

Sual: Şer’î nikâhı bulunan bir âilenin çocuğu olmaz ise, (Sun’î ilkâh) ve (Tüp bebek) denilen üsûl ile, çocuk olmasına teşebbüs etmek câiz midir?
CEVAP
Bir erkekle kızın şer’î nikâh yaparak, Allahü teâlâdan çocuk talep etmelerini tergîb ve teşvîk buyuran hadîs-i şerîfler çoktur. Çocuğu olmayan zevceynin, Silsile-i aliyyeyi vâsıta yaparak, duâ etmeleri ve meşrû’ sebeplere teşebbüs etmeleri lâzımdır. Zevceynin menîleri alınıp, bir tüpe konuyor. Tüpte ilkâh vâkı’ olduktan sonra zevcenin rahmine konuyor. Buna (Sun’î ilkâh) ve (tüp bebek) deniyor. Bunun câiz olacağı anlaşılmaktadır. Ancak, buna zarûret olmadığı için, bu işi zevceynin kendilerinin yapmaları, tabîp, hemşîre, ebe gibi yabancıların, bunların avret mahallerini görmemeleri ve sun’î ilkâhın, nikâhsız olan erkekle kız arasında yapılmaması lâzımdır.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.