Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Yol levhası olup, büyüklerin yolunu göstermeli  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Yol levhası olup, büyüklerin yolunu göstermeli

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet kitaplarının yayılması için yapılan bu hizmetlerden maksat, Allahü teâlânın dinini, Onun kullarına doğru olarak ulaştırmaktır. Onların, dünya ve âhiret saadetlerine kavuşmalarına çalışmaktır. Bu yüzden bu hizmetlerde ancak, ihlâslı olanlar çalışır. İhlâslılar var oldukça, hizmetler devam eder.

Çalışanların ihlâsı azalırsa, hizmetler de azalır. Şayet ihlâs tamamen biterse, Cenâb-ı Hak, şükrü eda edilmeyen bu hizmet nimetini, ihlâsını kaybedenlerden alır, ihlâslıların bulunduğu başka diyarlara, başka memleketlere götürür ve bu hizmetler oralarda devam eder. Çünkü Allahü teâlâ, ezelde, İslamiyet’e yapılan hizmetlerin devam edeceğini takdir buyurmuştur.

Onlar sizi de, bizi de kurtarır
Bu hizmetlerin diğerlerinden farkı şudur:
Başkaları, (Bize gel, biz seni kurtarırız!) derler. Hak yolda olanlar ise, (Ehl-i sünnet âlimlerine gidelim, onlar sizi de, bizi de kurtarır) der. (Biz sizi kurtarırız) yahut (Gel bize tâbi ol) gibi bir iddiada bulunamazlar, çünkü din büyükleri böyle bir iddiada bulunmuyorlar. Mesela merhum hocamız buyurdu ki:
(Bizim yaptığımız bunca hizmetin ecri, sadece ve sadece mübarek hocam Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerine aittir, çünkü bu hizmetler onlar vasıtasıyla olmaktadır. Bize ait bir şey var dersek, felakete uğrarız. Bu hizmetlerin zerresini kendimden bilsem, yanarım, mahvolurum. Bizi doğru yola sevk eden o büyüklerdir. Biz onların haklarını ödeyemeyiz. Bizim kitaplarımız çok kıymetlidir. Neden? Çünkü içinde bize ait bir kelime, bir yazı yoktur, kıymeti tamamen büyük zatların yazılarını ve sözlerini nakletmekten ibarettir. Çünkü din nakle dayanır.)

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de (O büyük zatların yanlarında bulunsak, bizi hesaba katmazlar. Aralarında bulunmasak, aranmayız, hatırlarına bile gelmeyiz. Biz hiçiz!) buyururdu.

O hâlde, biz de bu büyükler gibi mütevazı olmalıyız. Yol levhası gibi olup, o büyüklerin yolunu göstermeliyiz. Yol levhası olmak çok kıymetlidir. Çünkü Cehenneme götüren yol levhaları da çok var. Levhanın maddi değeri azsa da, gösterdiği istikamet çok önemlidir.

Âlim, kitaptan söyleyendir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir kimse dinden bahsederken, (Bu bana aittir, bunu ben söyledim) derse, onun karşısına, yine kendinden bahseden bir başka “ben” çıkacaktır. Sonuçta da ben diyenler, birbirleriyle münakaşa edip, fitne çıkarırlar. Hâlbuki tasavvuf büyükleri, ilmin zirvesinde olmalarına rağmen, kendilerinden zerre kadar bir şey eklemeyip, hep hocalarından nakletmişlerdir. O büyüklerin yolunun esası budur. Onun için bu yolu takip edenlerde fitne olmaz.

Bu yüzden, bu büyüklerin yolunda dinimize hizmet ederken, sakın ola ki, kendimizi, kendi açıklamamızı karıştırmamalıyız. Aksi hâlde, bir başkası da o bilgiyi açıklamaya kalkar. Ama sadece bu büyüklerin sözlerinden nakledersek, hiç kimse bir şey diyemez. Kaset bandı gibi olmalıyız. Boş bir kaset bandında hiç ses yoktur. Eğer bir şey kaydedilirse, o sesi muhafaza eder. Düğmeye basıldığı zaman da, kaydedilen her ne ise sadece onu söyler, hiç ekleme yapmaz.

Makbul insan, Kur’andan, hadisten kendi anladığını söyleyen değil, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakledendir. İmam-ı Şâfiî hazretlerine, (İmam-ı Mâlik nasıl bir zattı?) diye sorduklarında, şu cevabı verir:
(Çok büyük âlimdi. Bir gün yanındaydım, kendisine otuz küsur soru sordular, yirmi beşine cevap verdi, diğerlerine “Bilmiyorum” dedi. “Bilmiyorum” demesi, onun büyük âlim olduğunu gösterir. O kadar insanın arasında, “Bilmiyorum” diyerek nefsini kırdı. Kaldı ki kanaatime göre onları da biliyordu. Fakat büyük bir İslam âlimi olduğu için, zerre kadar tereddütte olması itibarıyla, cevaplandırmadı. Kaynağını arayıp, kaynağından söylemek için bilmiyorum dedi.)

Şimdi herkes allâme oldu. Üç beş yıllık bir okul bitiren, etiketi olan her şeyi öğrendiğini zannedip, aklınca fetva veriyor ve mantık yürütüyor. Dinde mantık yürütülmez. Peygamber efendimiz neyi bildirmişse, hakiki âlimler nasıl açıklamışsa, din odur. Çünkü Kur’an-ı kerim bizlere değil, Ona inzal oldu. Kur’an-ı kerimi ve Allahü teâlânın muradını bilen Peygamber efendimizdir. Kur’an-ı kerimi hadis-i şeriflerle, yaşayışıyla ve ahlâkıyla tefsir etmiştir. Kim Resulullah efendimize tâbi olursa, Kur’ân-ı kerime tâbi olmuş olur. Kur’an-ı kerime tâbi olan da, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymuş olur. İşte ibadet de budur. Kendi arzu ettiğine uymak, kendi arzu ettiği için hizmet etmek, çalışmak, ibadet değildir. İbadet, Rabbimizin emir ve yasaklarına Onun rızası için uymaktır.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.