Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Herkes sahibiyle ve hocasıyla övünür  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Herkes sahibiyle ve hocasıyla övünür

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kadı Iyad hazretleri bir gün, (İki şeye çok seviniyor, göklerde uçuyorum. Sanki yıldızlar ayaklarımın altında, elimi uzatsam Ay'ı tutacağım, o kadar sevinçliyim. Bu iki şey kimde varsa, o da benim gibi sevinsin. Hiç üzülmesin) buyurur. O iki şeyin ne olduğunu sorduklarında ise şöyle anlatır:

1- Kâinatı yoktan var eden, her an her şeyi varlıkta durduran, hepimizi yaratan, besleyen, büyüten yüce Allah, bana hitap ediyor, (Ey kulum, ey iman eden) buyuruyor. Ben kimim ki böyle yüce Allah’ın muhatabı olayım? Bana görev veriyor, emir ve yasaklar koyuyor. Bu ne büyük şeref! (Namazını kıl, bunu yap, bunu yapma) buyuruyor. Ben, yüce Allah'ın muhatap kabul ettiği bir Müslümanım. Böyle yüce Allah’ın kuluyum, kölesiyim. Herkes efendisiyle övünür. Benim efendim, sahibim Allah’tır. Bundan daha büyük şeref ne olabilir?

2- Herkes hocasıyla da övünür. Benim hocam Muhammed aleyhisselamdır. Ben onu görmedim, ama benim hocalarımın hocasının hocası Muhammed aleyhisselamdır. Öyle bir peygamber ki, diğer peygamberler onun ümmetinden olmak istemişler. Öyle bir peygamber ki, Allahü teâlâ kendisine kavuşturacak her kapıyı kapatmış, tek kapıyı açık bırakmıştır. Bu tek kapı da Onun mübarek kalbidir. Yalnız Onun kalbinden Cennete giriliyor. Onu sevmeyen, Onu peygamber kabul etmeyen, kim olursa olsun, Cennete girmesi mümkün değildir. Öyle bir peygamber ki, bütün kâinat Onun hürmetine yaratılmış, Allahü teâlâ Ona (Habibim) buyurmuştur. Gelmiş ve gelecek bütün insanların en üstünü olan o Peygamber, bana (Ümmetim) buyuruyor, beni talebe olarak kabul etmiş, ben ona iman etmişim, inanmışım. Bana, (Sen benim talebemsin, sen benimle berabersin, ben nereye gidersem sen de oraya geleceksin, sana şefaat edeceğim) buyuruyor. Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin? O hâlde, kimde bu iki nimet varsa, hiç dünyayı dert etmesin, istediği kadar sevinsin. İşte ben, o sevinci yaşıyorum.

İşte bu iki nimet, şimdi hepimizde mevcuttur. Bu kadar büyük şerefe ve nimete kavuşan bizler, eğer bu dünya için üzülürsek, çok yanlış olur. Merhum hocamız da, (Kardeşim, sakın üzülmeyin, o kadar büyük nimete kavuştuk ki, bu büyük nimete kavuştuktan sonra hâlâ dünya için üzülürsek, bu büyükler incinir, Allahü teâlâ da gücenir) buyururdu.

Elem dikeni batmadıkça, murad gülü açmaz

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
İnsanların takdirlerine, iltifatlarına aldanmayalım, aslımızı unutmayalım. Aslımız bir avuç topraktır, topraktan geldik, toprağa gideceğiz. Cenab-ı Hak, kısa bir süre için bu bedeni kullanma yetkisi vermiştir. Hayırda kullanırsak sonuç hayır, şerde kullanırsak da sonuç elbette şer olur. Allahü teâlâ bir kulunu seviyorsa ona şu iki şeyi verir:

1- Doğru iman nasip edip, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi, sevdiği büyükleri tanıtıp sevdirir.

2- Ezelde takdir ettiği rızkını, helâlden kazanabileceği hayırlı bir iş nasip eder.

Elbette en hayırlı iş, bu büyüklerin yolunda dinimize hizmettir. Kim evliya zatlara benzerse başarılı olur. Bu büyüklere benzemek, çileye sabretmek demektir. Bu yol çileli, sıkıntılı yoldur. Peygamber efendimizin çektiği sıkıntıyı hiçbir kimse çekmedi. Eshab-ı kiram da çok sıkıntı çekti.

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri, talebelerinden birinin, kendilerine hor davranıldığından ve devamlı alay edildiğinden şikâyet etmesi üzerine buyurdu ki:
(Bu yolun büyükleri bazen, müridlerin başlarına gelen çeşit çeşit zorluk ve şiddetleri beğenirler ve bunları, müridlerin inkâr ve ihlâsını imtihan için mihenk malzemesi yaparlar. Bu zorluk ve sıkıntılar, niyeti bozuk, alçak kimselerin, bu yola dil uzatmasına, büyükleri inkâr etmesine ve hor görmesine, dolayısıyla temizlerden, sâlihlerden ayrılmasına yol açar. Bazı ham kimselerin hatırına “Eğer benim şeyhim tasarruf sahibi yahut benim yolum hak ise, niçin bizi hemen bu zorluktan ve darlıktan kurtarmıyor?” diye bir düşünce gelir. Bilmezler ki, zorluk, darlık ve şiddet, bu yolun kendisidir ve şeyhinin muradıdır. Hâlbuki bu şüphe ve ithama düşen kimsenin, bu yolda yüzü kara olduğu ortaya çıkar.)

Muhammed Emkenegî hazretleri, bir gün bazı talebeleriyle birlikte dikeni bol bir araziden geçiyordu. Birkaç talebesinin ayakları yalındı. Hemen her adımda bir diken batıyordu. İçlerinden gizlice âh çekiyorlar, ama hocalarının ardından gitmekten bir adım geri kalmıyorlardı. Bir defasında geri dönüp baktı, (Ayağa elem dikeni batmadıkça, murad gülü açmaz) buyurdu. Dikenlere katlanmadan, maksada, murada kavuşulmaz. İşte dünyanın tarifi budur. Âhirette rahat etmek isteyen, dünyada bu dikenli tarladan geçmek zorundadır, başka yolu yoktur.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.