Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Bedenin ve ruhun gıdası  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Bedenin ve ruhun gıdası

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bedenimizin sıhhati için, sabahtan akşama kadar yiyip içiyor, her türlü gıdayı alıyoruz. Beden gıdasını almayınca öleceği gibi, ruh da gıdasını almazsa ölür. Vücut topraktan yaratıldığı için gıdası toprak maddeleri, ruh ise âlem-i emirden yaratıldığı için gıdası âlem-i emirdendir. Kur’an-ı kerim ve doğru din kitabı okumaktır, namaz kılmaktır, sohbet yani dinden bahsetmektir.

Dengeli, olgun insan, bedeni ve ruhu sıhhatte olan insandır. Herkeste, her ailede, bir sıkıntı hastalığı var, çünkü beden ve ruh beslenmiyor, denge bozukluğu meydana geliyor. Bu denge bozukluğunu gidermek için de, bütün dünyada kurulan hastaneler bir çare bulamıyor. Özellikle gayrimüslim ülkelerdeki hastane sayısı pek çoktur. Yalnız bu dünyaya inandıkları ve âhiretten mahrum kaldıkları için, acaba ne kadar daha çok yaşayabiliriz gayesiyle, neredeyse bütün paralarını tedaviye ayırıyorlar.

Sinir sisteminin bozukluğundan dolayı meydana gelen hastalıkların biri düzelse, biri bozuluyor. Sinir sisteminin yani ruhun düzelmesi için de, ruhun gıdasını alması gerekir. Ruhun, kalbin gıdası dindir, ilimdir. Din kitabı okumayanın, dinî sohbet yapmayanın, gönlü yani kalbi ölür. Önce hastalanır, zayıflar, birdenbire ölmez. Zayıfladıkça da, bedende olduğu gibi, derecesine göre sıkıntılar, anormallikler meydana gelir. Vücut zayıfladıkça, bu zayıflık insanda acılar, ızdıraplar meydana getirir. Bu hastalık bedene de yansır, bedende de bazı alametler meydana gelir. Netice itibariyle tedavi edilemezse, hayatı sona erer. İşte bunun gibi, ruhun hastalıkları da tedavi edilmezse sonunda ruh ölür, yani imanını kaybeder.

Bedene faydalı gıdalar olduğu gibi, bedeni tahrip eden zehirler de vardır. Bedeni ve ruhu beraber tahrip eden zehirler, haramlardır. Hem ruhu, hem bedeni dejenere eden, ikisini de hasta eden, ondan sonra ölüme sürükleyen, haramlardır. Haramlar da bellidir, hepsi kitaplarda yazılıdır. Kur’an-ı kerimde bunlar bildirilmiş, Peygamber efendimiz de, ümmetine açıklamıştır. Kumar, içki, zina, yalan, gıybet, kul hakkı, kalb kırmak gibi bütün haramlardan çok sakınmak gerekir. Günahlara devam etmek imanı zayıflatır ve sonunda ruhun ölümüne yani imansız olmaya sebep olur. Bunun için küçük büyük bütün günahlardan sakınmaya çalışmalıdır...

Paranın geldiği yer


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Mübarek bir zata sorarlar:
— Efendim, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları raflarda bekliyor. İnsanlar her şeye para veriyor, fakat Cennete götürecek olan bu kıymetli kitaplara neden para veremiyorlar?

O zat buyurur ki:
— Efendim, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları çok temizdir. Bunlara gidecek paranın da temiz olması, helal olması gerekir. Peygamber efendimiz, helal olmayan paranın hayırlı işte kullanılamayacağını, mesela doğru din kitabına gitmeyeceğini bildirmiştir. Kazancı bozuksa, parayı bozuk yere verir, bu kitaba para vermez. Helal para, helal yere gider. Karışık olan, karışık yere gider. İmam-ı a’zam hazretleri, (Paranın gittiği yerden, geldiği yer belli olur) buyuruyor. Eğer bir kimsenin parası hayra gitmiyorsa, o paranın hayırsız yerden geldiği anlaşılır.

Büyüklerimizin kitapları raflarda beklesin diye yazılmadı. O kadar emek, o kadar zahmet, raflarda garip bir vaziyette beklesin diye sarf edilmedi. Bu kitaplar raflar için değil insanlar içindir. Herkes okusun, dünya ve âhiret saadetine kavuşsun diye yazılmıştır. O büyük zatlar yaşasalardı üzülürlerdi. Madem insanlar şu veya bu sebeple alamıyor, o zaman iş bize düşüyor, onlara hediye olarak biz vereceğiz. Böylece üç sevaba kavuşacağız:

Birincisi,
hediye vermek sevabına kavuşuruz.

İkincisi,
insanları sevindirmek sevabına kavuşuruz. Hediyeyi alan sevinir. Bu da duaya vesile olur, bize dua eder.

Üçüncüsü,
emr-i maruf sevabıdır. Cenab-ı Hakk’ın dininden bir kelime öğretmek veya öğretilmesine vesile olmak, yüz umre sevabına bedeldir. Umre için o kadar masraf yapılıyor, o kadar zahmet çekiliyor. Nakli esas alan bir kitap verince belki yüz bin umre sevabı alırız, çünkü umre nafile, emr-i maruf ise farzdır. Farzın yanında nafilenin hiç kıymeti yoktur. Denizde damla bile değildir. O insanın dinini, imanını öğrenmesine vesile olanın, ne kadar çok sevab alacağını düşünmelidir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bütün ibadetlere verilen sevab, Allah yolunda gazaya [cihada] verilen sevaba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazanın sevabı da, emr-i maruf ve nehy-i münker sevabı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir.)

Emr-i marufu ve nehy-i münker vazifesini herkes lâyıkıyla yapamaz. Yanlış anlatma ve fitneye sebep olma tehlikesi vardır. Doğru yazılan bir din kitabı ise hemen herkese verilebilir. Bir kitap vermekle emr-i maruf ve nehy-i münker vazifesi yapılmış; az bir işle, tahmin edilemeyecek kadar büyük sevablara kavuşulmuş olur.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.