Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Merak Edilen Konular  >  Hadis-i Şerifle Amel Etmek  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Hadis-i Şerifle Amel Etmek

Sual: Herhangi bir hadisle amel etmemiz caiz midir?
CEVAP
Müctehid olmayan, herhangi bir hadis-i şerifle amel edemez. Müctehidlerin âyet ve hadislerden çıkararak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. (Kifaye)

Rahmet olarak farklı bildirilen hadis-i şeriflerden on tanesinin meali şöyledir:
1- (Deve eti yemek abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
2- (Ateşte ısınmış şey abdesti bozar.) [Müslim, Ebu Davud, İbni Mace, Tirmizi, Nesai]
3- (Zekerine dokunan erkeğin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
4- (Fercine dokunan kadının abdesti bozulur.) [Beyheki]
5- (Zekere dokunmak abdesti bozmaz. O da vücuttan parçadır.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
6- (Kan aldırmak abdesti bozmaz.) [Beyheki]
7- (Akar kan abdesti bozar.)
[Beyheki, Dare Kutni]
8- (Besmelesiz abdest olmaz.) [Ebu Davud, Tirmizi, Beyheki, Hakim]
9- (Deniz hayvanları helaldir.)
[Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
10- (Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari, Müslim]

Birinci
hadise göre, deve eti abdesti bozar. Halbuki Hanbeli hariç diğer üç mezhepte bozmaz.

İkinci hadise göre, ateşte pişirilen her şey, mesela çay içmek abdesti bozar. Halbuki hiçbir mezhepte bozmaz. Bu hadis-i şerif, Kütüb-i sitte’nin beşinde mevcuttur. Hiçbir hadis âlimi bu hadise uydurma dememiştir. Bunların açıklaması Mizan-ül-kübra kitabında vardır.

Üçüncü hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozar. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.

Dördüncü hadise göre, ferce dokunmak abdesti bozar. Şafii hariç, diğer 3 mezhepte bozmaz.

Beşinci hadise göre, zekere dokunmak abdesti bozmaz. Hanefi’de bozmaz, 3 mezhepte bozar.

Altıncı hadise göre, kan abdesti bozmaz. Hanefi’de bozar, diğer 3 mezhepte bozmaz.

Yedinci hadise göre, kan abdesti bozar. Hanefi hariç diğer 3 mezhepte bozmaz.

Sekizinci hadise göre, Besmelesiz abdest olmaz. Sadece Besmele Hanbeli’de farzdır.

Dokuzuncu hadise göre, denizden çıkan her hayvan yenir. Hanefi’de deniz haşaratı yenmez.

Onuncu hadise göre, Fatiha okumak farzdır. Hanefi’de farz değil, diğer 3 mezhepte farzdır.
Şafii’ye göre imam arkasında Fatiha okumak farz, Maliki'de, imam yavaş okurken müstehab, açıktan okurken, Fatiha okunmaz. Hanefi’de, imam arkasında Fatiha okumak mekruhtur.

İmam-ı Rabbani
hazretleri buyurdu ki:
(Hadis-i şeriflerle amel etmek, bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı gibi görülen hadis-i şerifler, âlimlerin sözlerini reddetmek için delil ve senet olamaz. Bir Hanefinin, imam arkasında Fatiha okuması mezhepten çıkmaktır, ilhaddır.) [Mektubat 1/312, Mebde ve Mead 31]

Muhammed Hadimi
hazretleri buyuruyor ki:
(Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır.) [Berika s. 94]

Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük bir kötülük, (Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) demektir. Zaten art niyetli olanlar da altın kupa içinde zehir sunuyorlar, (Meal veya hadis okuyarak dinini öğren) diyorlar.


Biz ne yapmalıyız
Sual:
Biz Hanefiyiz, Hanefi’de hadise aykırı bir hüküm görürsek ne yapmalıyız?
CEVAP
Kitaplarda diyor ki:
Hadise aykırı bir hüküm varsa hadisle amel edilir. Ancak bu söz nazari olarak böyledir. Mezhep imamları hadis-i şerife aykırı olarak söz söylemezler. Onlar âlimdir. Kafadan rastgele konuşmazlar. Mesela hadis-i şerifte, (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor. Halbuki görünüşte Hanefi mezhebinin âlimleri bu hadis-i şerife aykırı olarak imam arkasında fatiha okumayı yasaklıyorlar. Tahrimen mekruhtur, harama yakındır diyorlar. Şimdi biz hadisle amel edeceğiz diye imam-ı a’zamın ictihadını kabul etmeyecek miyiz? O zaman mezhepsiz oluruz.

İmam-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
Namazda kıraat farzdır ve hadis-i şerifte (Fatihasız namaz olmaz) buyuruluyor. Neden Hanefilerin, hakiki kıraati [cemaatin hepsinin okumasını] bırakıp, kıraati hükmiye [İmamın okuyup, cemaatin susmasına] karar vermelerinin sebebini tam anlayamadım.

İmam arkasında sükut etmeye dair açık bir delil bulamadım. Buna rağmen, mezhebime uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Çünkü, delili zayıf diye, mezhebimin hükmü ile amel etmemenin ilhad olduğunu biliyordum. Mezhepsiz olmamak için Hanefi mezhebinin hükmüne uyarak imam arkasında Fatiha okumadım. Nihayet Allahü teâlâ, mezhebe uymanın bereketi ile, Hanefi mezhebinde imama uyan cemaatin kıraati terk etmelerindeki hakikati izhar eyledi. İmam, sanki cemaatin dilinden okuyor. Bu şuna benzer: Bir köy halkı, köyün ortak bir meselesi için, köylünün tamamı kaymakama gitmez. Birkaç kişilik bir heyet seçerler. Bu heyetin hep bir ağızdan meseleyi anlatmaları da doğru olmaz. İçlerinden birini, temsilci seçerler. Temsilci, istekler aynı olduğu için, hepsinin dili ile ihtiyaçlarını arz eder. Kendilerine temsilci kabul ettikleri bu kimse, onların adına konuşur. Seçilen bu temsilcinin hepsinin adına ihtiyaçlarını arz etmesi şeklinde olan, cemaatin hükmi konuşması, onların hakiki konuşmalarından daha iyidir. İmam ile cemaatin hâli de böyledir. (Mebde ve Mead f.30)

İmam-ı a'zam hazretlerinin, (Cemaatle namaz kılarken, imama uyanlar, Fatiha ve zammı sure okumaz) dediğini duyanlardan on kişi, Hazret-i imamın huzuruna gelip derler ki:
- İmamın okumasını kâfi görüp, cemaate Kur'an okutmadığını işittik. Halbuki, Fatihasız namaz olmaz. Elimizde bunu ispat eden kuvvetli deliller vardır. Hakkın ortaya çıkması için tartışmaya geldik.

Hazret-i imam der ki:
- Ben bir kişi, siz on kişisiniz, hepinizle aynı anda nasıl tartışayım?
- Nasıl tartışmak istiyorsunuz?

- İçinizden en bilgili, âlim olanı seçin, onunla konuşayım. O, kendi ile birlikte hepinizin adına konuşsun.
- Teklifiniz uygun...

- O beni yenerse, hepiniz beni yenmiş olacaksınız, ben onu yenersem, hepiniz yenilmiş olacaksınız. Kabul mü?
- Peki kabul ettik.

- Tartışmayı ben kazandım.
- Nasıl olur, daha başlamadık bile...

- Siz, seçtiğiniz âlimin hepinizin adına konuşmasını kabul etmediniz mi?
- Evet...

- Ben de, sizin kabul ettiğinizi kabul ediyor, aynı şeyi söylüyorum. Herkesin tâbi olduğu imam, kendi adına ve ona uyup, imam kabul edenler adına Kur’an-ı kerim okur, cemaat okumaz. Anlaşamadığımız bir nokta kaldı mı?

On kişi hakkı kabul etmek zorunda kaldılar.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Hadis-i şeriflerle amel etmek, bize caiz olmaz. Mezhebimizin hükmüne aykırı gibi görülen hadis-i şerifler, âlimlerin sözlerini reddetmek için delil ve senet olamaz.) [Mektubat 1/312, Mebde ve Mead 31]

Muhammed Hadimi hazretleri de buyuruyor ki:
(Dindeki dört delil, müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür.) [Berika s. 94]

Dört mezhepten birine uymayan Ehl-i sünnetten ayrılır, sapık veya kâfir olur. (Tahtavi)

Namazda imam arkasında Fatiha okunur mu?
Bu konudaki üç hadis-i şerif şöyle:
(Fatihasız namaz eksiktir.) [Tirmizi]

(Namazda imam okurken siz de okumayın, Fatihayı hafif okuyun!) [Beyheki]

(Fatihasız namaz olmaz.) [Buhari, Müslim]

Bu hadislere ve başka delillere dayanarak, Şafii âlimleri imam arkasında Fatiha okumanın farz olduğunu bildirmişlerdir.

Maliki’de ise, imam yavaş okurken müstehaptır. İmam açıktan okuyorsa, Fatiha okunmaz. Namazda Fatiha okumak Maliki’de farz, Hanefi’de ise, vaciptir. Hadis-i şeriflere bakalım:
(İmamla namaz kılarken susun, imamın kıraati, cemaatin kıraatidir.) [Hatib]

(Ne o, Kur'anda rekabet mi, namazda biri benimle beraber okuyordu.) [Tirmizi]

Hanefi âlimleri, bu hadislere ve başka delillere dayanarak, (İmam arkasında Fatiha okumak mekruhtur) demişlerdir.


Mezhebin hükmüne uyulur
Sual
: İbni Âbidin, Hindiyye, Dürer gibi muteber eserlerde okuduğum bazı hadis-i şerifler âyetlere zıt gibi görünüyor. Mezhebimizin bazı hükümleri de hadis-i şeriflere zıttır. Bu durumda ne yapmak lazım? Hadislere mi uymamız lazım, yoksa mezhebimizin hükmüne mi?
CEVAP
Önce kısaca ölçüyü verelim:
1- Bir hadis, bir âyete zıt gibi görünürse, hadis-i şerife uyulur.
Çünkü Resulullah efendimiz âyeti elbette bizden daha iyi anlar. Allahü teâlânın muradını, Resulünden daha iyi bilen olur mu?

2-
Bir hadis, mezhebin hükmüne zıt gibi görünürse, mezhebin hükmüne uyulur. Çünkü mezhebimizin âlimleri, hadis-i şerifleri elbette bizlerden daha iyi bilir. Yani Resulullah efendimizin emrini, muradını, Onun vârislerinden daha iyi anlayan olur mu? Vârislerinin farklı ictihadları da yine Resulullahın iznine, emrine göredir. Nasıl ki Allahü teâlâ Resulünü yetkili kıldı, Resulullah da vârislerini yetkili kıldı. Bunlar, kıyamete kadar, her ülkede, her iklim ve şartlarda yaşayacak Müslümanlar için ihsan-ı ilâhidir. Tek hüküm olsaydı, Müslümanların hâlleri çok zor olurdu, uyamayanlar ya haram işlemiş olur veya küfre düşerdi.

Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. (Kifaye)

Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dindeki dört delil, yani 1- Kur’an, 2- Hadis, 3- İcma, 4- Kıyas-ı fukaha müctehidler içindir. Bizim için delil, mezhebimizin bildirdiği hükümdür. Çünkü bizler, âyet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Mezhebin bir hükmü, âyete, hadise uymuyor gibi görünse de yanlış değildir. Çünkü âyet ve hadis ictihad isteyebilir, başka bir âyet veya hadisle değişmiş olabilir, nesh edilmiş olabilir veya bilmediğimiz bir tevili vardır. (Berika)

Müctehid olmayanın dindeki bu hükümleri hadis-i şeriflerden anlaması mümkün olmaz. Bunun için, müctehid olmayan, hadis kitabı okursa, ya hadislerin uydurma olduğunu zanneder veya kendi aklına göre, yanlış bir hüküm çıkarır. Her ikisi de felaketine sebep olur. O halde bir Müslümana yapılacak en büyük kötülük, (Kütüb-i sitteyi al, hadisleri oku ve buradan dinini öğren) veya (Kur’an meali oku, dinini asıl kaynaktan öğren) demektir. Bu, bir hastaya, (falan hastaneye git, falan kattaki falan odası ameliyathanedir, orada her türlü lüzumlu alet vardır, kendi kendini ameliyat et) veya (falan ilaç fabrikasına veya falan ilaç ecza deposuna git, orada her türlü ilaç var, bulduğunu, beğendiğini iç, tedavi ol) demekten daha beterdir.

Peki mezhep imamları âyet ve hadise uymamışlar mı? Onlar âyet ve hadisi bizim kadar anlamamışlar mı? Ne diye o yetkili âlimlerin anladıklarına değil de kendi anlayışımıza uyuyoruz? Günlük işlerde bile işin ehline gidiliyor. Kendi kendini ameliyat eden, kendi ilacını kendi yapan insan var mı?

Kur'an-ı kerimde mealen, (Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın) buyuruluyor. (Al-i İmran 103)

Seyyid Ahmed Tahtavi hazretleri buyuruyor ki:
Burada Allah’ın ipinden maksat, cemaattir. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Sivad-ı a'zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Peygamber efendimiz aleyhisselamın ve Hulefa-i raşidinin yoludur. Bu yola tâbi olmayan, bid'at ehli olur, Cehenneme gider. (Tahtavi)


Âlimlere uymak vaciptir
Sual:
Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek şirk ve bid’at iken, niye âlimlere ve mezheplere uyalım ki? Sahabeye bile uymak niye uygun değildir?
CEVAP
Bu, cevabı bir kitap olacak kadar uzun izah isteyen bir sualdir. Kısaca arz edelim. Allah ve Resulünden başkasına itaat etmek dinin emridir, şirk ve bid’at değildir. Bu husus âyetlerle ve hadislerle sabittir.

Resulullah efendimizin vârisleri olan âlimler buyuruyor ki:

Dininin hükümlerini bizim gibi cahillere derin âlimler ve olgun salihler bildirdi. Bunlar, Muhaddisler ve Müctehidler’dir. Hadis âlimleri, hadis-i şerifleri inceleyip, sahih olanlarını ayırmışlardır. Müctehidler de, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden ahkam çıkarmışlardır. Biz, ibadetlerimizi ve bütün işlerimizi bu ahkama uygun olarak yapıyoruz. (Üsul-ül-erbea fi-terdidil-vehhabiyye)

Avam [müctehid olmayan], bir hadis-i şerif işitince, bundan kendi anladığına göre iş yapması caiz olmaz. Ya onun anladığından başka mana verilmesi gerekir veya mensuh [yürürlükten kaldırılmış] olabilir. Müctehidin fetvası ise, böyle şüpheli değildir. (Kifaye)

Avamın Eshab-ı kiramı taklit etmekten men olunmalarını ve bunların, İslamiyet'i açıklayan, sözleri kolay anlaşılan, kısımlara ayırmış olan âlimlere uymaları lazım olduğunu derin âlimler sözbirliği ile bildirmişlerdir. (Müsellem-üs-sübut, Fevatih-ur-rahemut)

İmam-ül-Haremeyn, Burhan kitabında, avam Eshab-ı kiramın mezheplerine uymamalı. Din imamlarının, yani dört mezhep imamının mezheplerine tâbi olmalıdır demektedir. (Şerhi minhac-ül-üsul)

İslam âlimlerinin yukarıda yazılı icmalarına uymayanların sapık oldukları anlaşılır. Çünkü, Eshab-ı kiram cihad ile, İslamiyet'i yaymak ile uğraştıkları için, tefsir ve hadis kitapları hazırlamaya vakit bulamadılar. Resulullahın nuru, Onların mübarek kalblerine o kadar çok işledi ki, kitaptan öğrenmeye ihtiyaçları kalmadı. Her biri, bu nurun kuvveti ile, doğru yolu bulurdu. Asırların en iyisi olan saadet asrı bitince, fikirlerde, bilgilerde ayrılıklar hasıl oldu. Eshab-ı kiramdan ve Tabiinden nakil edilen haberler, birbirlerine uymaz oldu. Hak yolu arayanlar şaşırdılar. Allahü teâlâ, lütfederek, bu ümmet arasından salih, dört âlimi seçti. Nasslardan hüküm çıkarmak üstünlüğünü bunlara ihsan etti. Bunların taklit edilmesini emrederek bütün Müslümanların hidayete kavuşmalarını istedi. Bir âyet-i kerime meali:
(Ey iman edenler, Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve Ülül-emrinize itaat edin!) [Nisa 58]

Burada Ülül-emir, ictihad derecesine yükselmiş olan âlimler demektir. Böyle âlimler de, herkesin bildiği dört hak mezhebin dört büyük imamıdır. Bu âyetteki ülül-emir denilen üstün kimselerin, müctehid oldukları yine âyetle bildiriliyor:
(Resule veya ülül-emre sorsalardı, onlar bilirdi.) [Nisa 83]

Bazıları, Ülül-emir, hakimler, valiler demektir dedi. Bu söz, nasslardan ahkam çıkarabilen hakimler içindir. Bunlar, âlim oldukları için, Ülül-emirdirler. Hakim oldukları için değil! Dört halife ve Ömer bin Abdülaziz böyle idi. Cahil, fasık veya kâfir olan emirler böyle değildir. Onların dine aykırı emirlerine itaat edilmez. Bir âyet-i kerime meali:
(Bir şeyi ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme!) [Lokman 15]

Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ülül-emir, fıkıh âlimleridir.) [Darimi]

İbni Abbas (Ülül-emir, fıkıh ve din âlimleridir) buyurdu. (İtkan, Müslim şerhi, Tefsir-i kebir)

Âyet-i kerimelerin ve hadis ve tefsir âlimlerinin bu açık beyanları, müctehidlere itaat etmek lazım olduğunu gösterdiği gibi, mezhepsizlerin (Allah’tan ve Peygamberden başkasına itaat etmek şirk ve bid’attir) sözlerinin bozuk ve saçma olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu konuda birçok hadis-i şerif vardır:

1-
Resulullah efendimiz, Muaz bin Cebeli Yemen’e hakim olarak gönderirken, (Orada nasıl hüküm edeceksin?) buyurunca, Allah’ın kitabı ile dedi. (Allah’ın kitabında bulamazsan?) buyurdu. Allah’ın Resulünün sünneti ile dedi. (Resulullahın sünnetinde de bulamazsan?) buyurunca, ictihad ederek, anladığımla dedi. Resulullah, mübarek elini Muaz’ın göğsüne koyup, (Elhamdülillah, Allahü teâlâ, Resulünün elçisini, Resulullahın rızasına uygun eyledi) buyurdu. (Tirmizi, Ebu Davud, Darimi)

Ülül-emrin müctehid demek olduğunu ve buna itaat edenden Resulullah efendimizin razı olduğunu, bu hadis-i şerif açıkça göstermektedir.

2-
Bir hadis-i şerif meali:
(İlim üçtür: Âyet-i muhkeme, Sünneti kaime ve Faridati adile.) [Ebu Davud, İbni Mace]

Mişkat
şerhi, bunu şöyle açıklıyor:
Faridai adile, Kitaba ve sünnete uygun ilimdir. İcmaa ve Kıyasa işarettir. Çünkü, İcma ve Kıyas, Kitaptan ve Sünnetten çıkarılmaktadır. Bunun için, İcma ve Kıyas, Kitaba ve Sünnete eşit tutuldu, Faridai adile denildi. Böylece, ikisi ile amel etmenin vacib olduğu tembih edildi. Hadis-i şerifin manası, dinin kaynağı dörttür: Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas demek oldu. (Eşiat-ül-lemeat)

3-
Hazret-i Ömer, Şüreyh’i kadı olarak gönderirken buyurdu ki:
Allah’ın kitabında açık olarak bildirilene bak. Bunu başkasından sorma! Burada bulamazsan Resulullahın Sünnetine uy! Burada da bulamazsan, ictihad et ve anladığına göre cevap ver!

4-
Hazret-i Ebu Bekir’e davacı gelince, Allahü teâlânın kitabına bakardı. Burada bulduğuna göre hüküm ederdi. Burada bulamazsa, Resulullahtan işittiğine göre cevap verirdi. İşitmemiş ise, Eshab-ı kiramdan sorup, Onların icması ile hüküm ederdi.

5-
Abdullah ibni Abbas’a bir şey sorulunca cevabını Kur'an-ı kerimde bulup, cevap verirdi. Kur'an-ı kerimde bulamazsa, Resulullahtan işittiğini söylerdi. İşitmemiş ise, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’e sorardı. Cevap alamaz ise, kendi reyi ile bulup hüküm ederdi.

Müctehid âlimlere sormak, dört mezhep imamlarına sormak demektir. Birkaç vesikası şöyledir:

Bir mezhebi taklit etmenin vacib olduğunu gösteren dört delil:

1- Birinci delil:
Eshab-ı kiramın asrından ve ondan sonraki asırdan, bu zamana kadar, bütün Müslümanlar, dört mezhepten birini taklit etti. Bunda icma hasıl oldu. Şu hadis-i şerifler bu icmanın sahih olduğunu göstermektedir:
(Ümmetim dalalet olan bir şeyde icma yapmaz!) [İ.Ahmed]

(Allahü teâlânın rızası, icmadadır. Cemaatten ayrılan, Cehenneme gider.) [İbni Asakir]

(Cemaatten ayrılan, yüzüstü Cehenneme düşer.) [Taberani]

2- İkinci delil:

Bir âyet-i kerime meali:
(O gün, her fırkayı imamları ile çağırırız!) [İsra 71]
Kadı Beydavi hazretleri, bu âyet-i kerimenin tefsirinde, (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamların isimleri ile çağırırız) buyuruyor. Medarik’te de böyle yazılıdır. Mealim-üt-tenzil tefsirinde (İbni Abbas, kendilerini dalalete veya hidayete sürükleyen devlet reisleri ile çağrılır dedi. Said bin Müseyyib ise, her kavim, kendilerini hayra ve şerre sürükleyen reislerinin yanına toplanırlar dedi) demektedir. Tefsiri Hüseyni’de ve Ruh-ul-beyan’da (Mezhebinin imamı ile çağrılırlar. Mesela, ya Şafii yahut ya Hanefi denilir) demektedir.

Bundan anlaşılıyor ki, kâmil olan imamlar kendilerine tâbi olanlara şefaat edeceklerdir.

Görülüyor ki, kıyamet günü, herkes mezhep imamının ismi ile çağrılacaktır. İmam, kendisini taklit edene, şefaat edecektir. Dört mezhep imamlarının her biri böyle yüksek idi. Allahü teâlâ, Lokman suresinin 15. âyetinde, (Bana inabet edenin yoluna tâbi ol) buyurdu. Bu dört büyük imamın, Allahü teâlâya inabet etmiş oldukları sözbirliği ile bildirilmiştir.

3- Üçüncü delil:
Bir âyet-i kerime meali:
(Hidayet yolunu öğrendikten sonra, Peygambere uymayıp müminlerin yolundan ayrılanı, saptığı yola sürükleriz ve çok fena olan Cehenneme sokarız!) [Nisa 114]

İmam-ı Şafii hazretlerine İcmaın delil olduğunu gösteren âyet hangisidir diye sordular. Cevap olarak, bu âyeti gösterdi. Bu âyet, müminlerin yolundan ayrılmayı haram ettiği için, bu yola uymak vacib olur. Medarik tefsirinde, bu âyet-i kerime açıklanırken, (İcmaın delil olduğunu ve Kitaptan, Sünnetten ayrılmak caiz olmadığı gibi, icmadan ayrılmanın da caiz olmadığını bu âyet göstermektedir) buyurulmaktadır.

Beydavi
tefsiri de, bu âyeti açıklarken, (Bu âyet, icmadan ayrılmanın haram olduğunu gösteriyor. Müminlerin yolundan ayrılmak haram olunca, bu yola uymak vacib olur) buyuruyor. Bu ümmetin salihleri, âlimleri, (Bir mezhebi taklit etmek vaciptir. Mezhepsiz olmak büyük günahtır) dediler. Âlimlerin bu sözbirliğinden ayrılmak, bu âyet-i kerimeden ayrılmak olur. Çünkü, Allahü teâlâ mealen buyuruyor ki:
(Siz, insanlar için hayırlı ümmetsiniz! İyi şeyleri emreder, kötü şeyleri men edersiniz.) [Âl-i İmran 110]

Bu ümmetin âlimleri mezhepsizliğin kötü olduğunu bildirdiler. Bunun için, mezhepsiz olmak caizdir diyerek, âlimlerin bu sözlerinden ayrılan, bu âyet-i kerimeyi inkâr etmiş olur.

Bazı mezhepsizler, (Edillei şerıyye)nin dört kaynağından yalnız ikisine uyduklarını söylüyorlar. Diğer ikisini kabul etmiyorlar. Böylece, Müslümanların çoğunun yolundan ayrılıyorlar. (Ehl-i sünnet vel-cemaat) yolundan sapıyorlar.

4- Dördüncü delil:

Bir âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız, zikir ehline sorunuz!) [Nahl 43, Enbiya 7]

Bu âyet-i kerime, ibadetlerin ve işlerin nasıl yapılacağını bilmeyenlerin, bilenlerden sorup öğrenmelerini emretmektedir. Âyet-i kerimede, sorup öğrenmek herkesten ve din cahillerinden değil, bilinmeyenleri âlimlerden sormak emrolunmaktadır. Bunun için, bir kimse, yapacağı şeyi, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde arayamaz, mezhebin âlimlerinin kitaplarından okuyup öğrenmesi lazım olur. Okuyup öğrendiğine göre yapan kimse, o müctehidi taklit etmiş olur. Müctehide uymaz ise mezhepsiz olur.


Şartsız söylenenler
Sual:
Bazı hadislerde, (Şunu yapan Cennete veya Cehenneme gider) deniyor. Mesela (Cömert Cennete gider) veya (Savaşta ölen şehittir) denince, bunun bazı şartları yok mudur? Her cömert, Cennete gider mi, savaşta ölen herkes şehit mi olur?
CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri, (Şartsız bildirilen bir hüküm şartlı olarak anlaşılır) buyuruyor. Şartsız söylenen şeylerin mutlaka bazı şartı bulunur.

Birkaç örnek verelim:

Cömertlikle ilgili
1-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cömertler Cennete girer.) [Ebu-ş-şeyh]

Bu hadis-i şerif, şartsız bildirilmiştir. Her cömert Cennete girmez. (Şunu yapan Cennete girer) denince bunun da bazı şartları olduğu anlaşılır. Birkaçı şöyledir:
a) Birinci şart, o kimsenin imanlı yani Müslüman olmasıdır. İmansızsa, o kimse cömert de olsa, savaşta da ölse, insanlığa, bütün dünyaya büyük hizmetleri dokunsa da Cennete giremez.

b) İmanı var; fakat sevapları günahlarından çoksa, ancak o zaman Cennete girer demektir.

c) İmanlı cömerdin cömertliği, birçok günahları affettirir, şefaate sebep olur. Bu bakımdan imanlı cömerdin günahları çeşitli sebeplerle affedilir, Cennete layık olur demektir.

ç) Cömerdin ve her Müslümanın Cennete girebilmesi için Ehl-i sünnet itikadında olması yani bid’at ehli olmaması, farzları yapıp haramlardan sakınması gerekir.

Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bid'at ehlinin hiçbir ibadeti kabul olmaz, yağdan kıl çıkar gibi, dinden çıkar.) [İbni Mace, Deylemi]

(Bid'at ehli, bid'atini Allah rızası için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.) [Deylemi, İbni Neccar, Ebu Nasr, İbni Ebi Asım]

(Elbisesi haram olanın ibadetleri kabul olmaz.) [İ. Ahmed, Bezzar]

(Haram gömlekle kılınan namaz kabul olmaz.) [Bezzar]

(Bir lokma haram yiyenin kırk günlük ibadeti kabul olmaz.) [Taberani, Deylemi]

Demek ki, bir kimse çok cömert olsa da, ibadetleri yapmıyor ve haramlardan kaçmıyorsa yahut bid’at ehli ise Cennete girmesi kolay olur mu?


Cimrilikle ilgili
2-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Cimri, Cennete girmez.) [Taberani]

Bu da şartsız bildirildiği için, bazı şartları vardır:
a) İmanı yoksa Cennete girmez demektir.

b) İmanı var; fakat günahları sevaplarından çoksa, günahlarının cezasını çekmeden Cennete girmez demektir. Sevapları günahlarından çoksa Cennete girer.

c) İmanı var, günahı sevabından çoktur; fakat affa veya şefaate kavuşmazsa Cehennemde cezasını çekecek demektir. Affa veya şefaate kavuşursa hiç Cehenneme girmeden Cennete gider.


Şehitlikle ilgili
3-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Deniz savaşında şehit olanların, bütün günahları, hatta [gıybet, hakaret, gibi bütün] kul hakları da affolur.) [İbni Mace]

Ama her deniz savaşında ölen kimse şehit olmaz ve günahları da affolmaz. Hadis-i şeriflerin bir kısmı, diğerini açıklar. Bunu açıklayan bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Nice kendisine silah isabet edip ölen kimse vardır ki, şehit değildir. Nice döşeğinde ölen kimse de vardır ki, Allah katında sıddık ve şehiddir.) [Ebu Nuaym, Ebu-ş-şeyh]


Ziynet takmakla ilgili
4-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kadınlara altın [yüzük, kolye, bilezik] helaldir.) [Taberani]

Bunun da bazı şartları vardır:
a) Yabancı erkeklere göstermeden takabilir demektir.
b) Altın, gasp edilmiş veya çalınmış olmazsa takabilir demektir.
c) Altın yüzük çok sıkı olup altına su geçirmezse, guslederken yüzüğü çıkarmak veya oynatmak gerekir. Böyle yapmazsa guslü sahih olmaz.


Tavşan eti yemekle ilgili
5-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Tavşan eti yenir.) [Buhari]

Bunun da bazı şartları vardır:
a) Ada tavşanı besleyen kimse, bunu kesmeden, bir bacağını koparıp yiyemez.
b) Kesenin Müslüman veya ehli kitap olması şarttır. Başkaları keserse yenmez.
c) Müslüman olmak da yetmez. Besmeleyle kesmek gerekir.
ç) Tavşan hastalıklı ise veya zehirli ise yine yenmez.
d) Çalınmış veya gasp edilmiş ise yenmez.


Gümüş yüzük takmakla ilgili
7-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Gümüş yüzük erkeklere de caizdir.) [Mevahib]

Şartsız söylendiğine göre, bunun da bazı şartları vardır:
a) Ağırlığı bir miskali [4,8 gramı] geçmemelidir. Demek ki, 10 gram ağırlığında bir şövalye yüzük takmak caiz olmaz. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Gümüş yüzük takabilirsin; fakat ağırlığı bir miskali geçmesin!) [Tirmizî]

b) Yüzük darsa, abdestte, gusülde çıkarmak veya oynatarak suyun altına girmesini sağlamak gerekir. Böyle yapılmazsa, dar yüzüğü takmak caiz olmaz. Şartsız söylenen haberlerin şartlarının da olabileceğini bilmeyenler, (Altından, gümüşten diş yaptırmak caizdir) dendiğine göre gusle mani olmaz diyerek, milleti cünüp gezdiriyorlar. Yüzüğün de, takma dişin de altını ıslatma şartı vardır. Bir hadis-i şerif meali:
(Abdest alırken, yüzüğü hareket ettirin.) [İbni Mace]

Altın kaplama protez dişin altına suç geçmezse ve çıkarma imkânı varsa, çıkarıp altını ıslatmak gerekir. Buna imkân yoksa, (Gusülde ağzın içini yıkamak farz değildir) diyen Maliki veya Şafii mezhebini taklit etmek gerekir.


Allah var demekle ilgili
6-
Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Lâ ilâhe illallah diyen Cennete girer.) [Bezzar]

Bunun da birçok şartları vardır:
a) Cennete girmenin altı şartı vardır. En başta Müslüman olup, doğru iman etmek gelir. Amentü’de bunlar bildirilmiştir. Bunların birine bile inanmayan Cennete giremez.

Mesela bütün peygamberlere inanılsa, sadece âhir zaman peygamberi Muhammed aleyhisselama inanılmasa, iman edilmiş olmaz.

İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah'tan başka ilah olmadığına Allah’ın bir olduğuna ve ortağı olmadığına, Muhammed’in Onun kulu ve Resulü olduğuna, keza Cennet ve Cehennemin hak olduğuna şehadet ederse, Allahü teâlâ onu Cennetine koyar.)
[Buhari, Müslim, Tirmizi]

(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]

b) İmanın altı şartını dil ile söylemek yetmez. Bunları kalb ile de tasdik gerekir. İhlâsla da söylemek gerekir. Bunları beğenerek, severek de söylemek şarttır.

Bu konudaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyledir:
(İhlâsla, Lâ ilâhe illallah diyen Cennete girer. İhlâs, haramlardan sizi men etmesidir.) [Bezzar, Hatib]

(Kalb ile tasdik edip, ihlâsla kelime-i şehadeti söyleyen Cennete girer.) [Taberani]

(İnanarak, beğenerek ihlâsla Lâ ilâhe illallah diyene Cennet vardır.) [İbni Hibban]

(İhlâsla, “Rabbimin Allah, dinimin İslam ve Peygamberimin Muhammed aleyhisselam olduğuna razıyım” diyen Cennete girer.) [İ.Ahmed]

c) Bid’at ehli olmaması lazımdır. Yukarıdaki bütün şartlar olsa da, Ehl-i sünnet olmayan Cennete giremez. İtikadında küfür yoksa, ancak o zaman cehennemde cezasını çektikten sonra Cennete girer.

ç) Hubb-i fillah, buğd-i fillah üzere olması lazım. Yani Allah’ın sevdiklerini sevmek, Allah’ın düşmanlarını sevmemek şarttır.

Mesela Hazret-i Ömer’e düşmanlık etse, onun dayısı olan kâfir Ebu Cehili sevse, la ilahe illallah demesi onu Cehennemden kurtaramaz.

d) La ilahe illallah diyen kimse, namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetleri yapmıyor ve içki, faiz, kumar, hırsızlık, zina, katillik gibi günahlar içindeyse, böyle kimsenin de imanını muhafaza etmesi, dolayısıyla Cennete girmesi çok zordur.

Demek ki sadece La ilahe illallah diyen Cennete girer diyerek, gayrimüslimleri de Cennete sokmaya çalışmak çok yanlış olur.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.