Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Üçüncü yer yok  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Üçüncü yer yok

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* En hassas olacağımız nokta ölümle sonrası içindir. Çünkü orada üçüncü bir yer yok. Ya Cennet ya Cehennem. Ortası yok..

* Müslümanın, gözünün nuru, gönlünün süruru namazdır. Dertlerine şifa, sıkıntılarına ferahlık namazdır. Hayatın gayesi namazdır, Allahü teâlânın huzuruna çıkma vakti [randevu] namazdır... Namaz kılmayan, bu randevuyu bırakıp, kimlerin randevusuna gidiyor!

* Elhamdülillah, Allahü teâlâya hamd olsun demektir. Namaz kılan günde 40 defa hamd ediyor, zira namazda fatihayı okuyor. Allahü teâlâ namaz kılanı, onca kusuruna günahına rağmen huzuruna kabul ediyor. Huzuruna kabul olanlardan eyliyor. Çok kimseler var ki onları huzuruna kabul etmiyor. Namaz kılan ayrıca bunun için çok şükretmeli. Namaz kılmayan ayrıca bunun için çok düşünmeli.

* Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem zamanında sahabe-i kiramdan bir zat, Resulullah efendimize gelerek; "Kazancım bol olmasına rağmen geçim sıkıntısı çekiyorum" diye arz eder. Peygamber efendimiz sorar:
- Evinizde namaz kılmayan var mı?
- Hayır efendim, evde hepimiz namazımızı kılıyoruz.

- Komşularınızda hatta mahallenizde namaz kılmayan var mı?

- Efendim, komşularımızda ve mahallemizde namaz kılmayan yok.

- Bir araştırın, mahallenizden namaz kılmayan birisi geçmiş mi?
buyurunca o kimse:
- Efendim araştırdık, mahallemizden namaz kılmayan hiç kimse geçmemiş deyince Peygamber efendimiz:

- Bu bereketsizlik namaz kılmamaktandır,
buyurunca o zat tekrar araştırır ve:
- Ya Resulallah, namaz kılmayan birinin cenazesi geçerken, tabutu bizim evin duvarını çizmiş deyince, Peygamber efendimiz:
- İşte evinizdeki bereketsizlik bundandır. O duvarı hemen yıkın, yeniden yapın! buyurdu.

* “Peki” demenin tasavvuftaki tarifi, teneşir tahtasındaki ölü gibi olmaktır. Çevrilince döner, bırakılınca durur. Hiç bir itiraz ve müdahalesi yoktur. Tam teslim olmuştur. Yeryüzünde tam manasıyla, gerçek anlamda “Peki” diyen Ebu Bekri Sıddık radıyallahü anh efendimizdir. Miraca inanmayan Mekkeli müşrikler, o akıllı adamdır diye gidip, kapısını çalarak “Senin efendin bir gecede Kudüs’e gidip geldiğini söylüyor...” dedikleri zaman, “O söylediyse doğrudur” deyip, kapıyı kapatıyor. Hiç akla, ilme danışmıyor, bir an tereddüt etmeden “Peki” diyor... İşte gerçek “Peki” budur. Bu teslimiyeti ile sıddıklık makamına yükselmiştir. Onun için “Peki” derken gerçek anlamını düşünmeli, öylece “Peki” demeli. “Peki” kelimesinin değeri, söyleyenin ihlası kadardır.

* Büyükler siparişle konuşmaz. Oradakilerin neye ihtiyacı varsa, Allahü teâlâ ona onu söyletir. Kendisi de bilemez ve farkına varamaz. Sadece kimin ne kısmeti varsa, Allahü teâlâ onun hatırına söyletir. Herkes rızkını böylece alır.

* Hukuk, hukuk-u ilahidir. Nikahtan sonra bir hak teşekkül eder, bu hukuka riayet edemeyeceklerin evlenmemesi lazımdır. Din kitaplarımızda kadın hakkı geniş olarak yazılı. Onları herkesin okuması lazım. Evlenecek gençlerin çok dikkat etmesi lazım. Hanım evde köle, hizmetçi değil, sultandır!

* Hanımını üzenin, mahşerde davacısı Peygamber efendimizdir (sallallahü aleyhi ve sellem).

* Büyüklerin kalbini kıran mahvolmuştur.

* Bir gün eshab-ı kiramdan biri geldi, (Ya Resulallah en efdal ibadet nedir?) diye sordu. Güzel ahlaklı olmaktır buyurdu. Gelen şahıs aynı mecliste aralıklarla dört beş sefer aynı suali sordu. Peygamber efendimiz her seferinde aynı cevabı verdi, sonuncusunda ilaveten buyurdu ki: “Güzel ahlaklı olmak, kızmamaktır.”

* Ahir zamanın cihadı fitne çıkarmamaktır.

* Anne baba bir evladından razı olursa Allahü teâlâ da ondan razı olur. Annenizin, babanızın, büyüklerinizin duasını alın. Dua, vasıtanın yakıtı gibidir. Yakıt olmazsa, vasıta gidemez. Onun için duaya inanmayan yarı yolda kalır. Bir adım ileriye gidemez. Siz siz olun, karıncaya da, sevdiklerinize de herkese de iyilik edin, Müslümanların duasını alın.

* Bir mümine bir bardak su verenin, kul hakkı hariç bütün günahları affolur.

* Bir kimse evliya olsa, bozuk biri ile arkadaşlık yaparsa, kendisi de bozulur. İslamiyet, iyi arkadaş seçmek dinidir. Hatta iyi iş, iyi eş seçme dinidir. Kişi, ahirette sevdiğiyle beraber olur.

* İnsanda yaratılan şu üç şeyden ikisi emanettir birisi onundur;
Birincisi: Ruh. İnsan anne karnında, 120 günlük iken ruh cesede gelir ve anne karnında hareket başlar. Sonra ölünce, ruh bedenden çıkar ve geldiği yere gider. Bunlara onun hiçbir müdahalesi yoktur. Demek ki bu ruh onun değil.

İkincisi:
Beden. Doğar, yaşar büyür ve ölür. Ölünce toprak altında pek çok hayvan tarafından yenilir, görünen görünmeyen, çünkü toprak altında bakteriler de vardır. Beden de ortadan kaybolur. Buna da onun bir müdahalesi olamaz, demek ki bu beden de onun değil. Bu da Cenab-ı Hakkın ondaki bir emaneti

Üçüncüsü:
İnsanın bu dünyada yaptığı iyi ve kötü işlerdir. Onlar yok olmazlar onunla beraber mizanın başına gelirler. Demek ki sadece bunlar onun.

* İnsandaki kabiliyet önemli, ancak nerede ve niçin kullandığı önemli. Bu kabiliyet ona nimet vesilesi mi yoksa azap vesilesi mi olacak, ona göre düşünüp hareket etmeli. Hattaboğlu Ömer de Müslüman olmadan önce çok kabiliyetli idi. Müslüman oldu, Hazret-i Ömer oldu. Hizmetleri malum. Peygamberlerden sonra insanların üstünlükte ikincisi oldu. Ebu Cehil de öyle kabiliyetli idi, Müslüman olsaydı Hazret-i Ömer gibi biri olurdu. Ancak bu kabiliyetini şer işte kullandı, Cehennemin dibini boyladı.

* Hayat sahrada esen bir yel gibi gelip geçer. Bu kısacık hayatta, zalimin zulmü de bir yel gibi gelip geçer. Fakat mazlumun âhı geçmez, onlar kalır. Kıyamete kadar da kalacak. O yüzden, bu dünyada iken helalleşmeli, ben senden hakkımı öbür dünyada alırım dememeli. Orada hesaplar bir ters döner, şaşırırsınız.

* Dininiz için dünyalık isteyin. Dünyalık başka bir şey için istenmez.

* Hanımınıza çok iyi davranın hakkı çok geçiyor. Onunla devamlı helalleşin.

* Bir kimse, kerimlerin kapısını ihlasla, ısrarla çalarsa kapı açılır.

* Allah Resulünde fani olmak, onu çok sevmek lazım olduğu gibi Onun vârislerinde de olmak lazım. Vârislerine yapılan şey Resulullaha gider. Bu yüzden dikkat etmek ve korkmak lazım.

* Cenab-ı Hak, beş vakit namazın her bir vakti kılındığında, bir önceki vakitten itibaren işlenen günahları siler. Her Cuma, bir önceki Cuma’dan itibaren işlenen günahlara kefaret olur ve her Ramazan da bir önceki Ramazan’dan itibaren işlenen günahları yok eder. Çünkü O [Celle celalühü] affetmeyi çok seviyor.

* Büyüklerin kelamı şifadır.

* İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İnsan muhtaç olduğu şeye bağlanır. Paraya muhtaçsa paraya, mala muhtaçsa mala, şefaate ihsana muhtaçsa Büyüklere bağlanır.

* Fitneden çok sakınmalı. Fitne ihtimali varsa faydalı da olsa, yine de konuşmamalı, bir şey anlatmamalı. Fitne çıkarsa, zararı çok büyük olur.

* En zor şey, insan idare etmektir.

* Namazları doğru kılmalı. Günahlardan vazgeçmeli. Günahın kelime anlamı ateş, Cehennem ateşi. Kendi eliyle ateşini götürmemeli.

* Nehir bu tarafa akarken nehrin tersine gidemezsiniz. Çünkü nehrin içindesiniz, ama kenarından giderseniz akıntısından daha az zarar görürsünüz.

* İntihar etmek, adam öldürmekten daha büyük günahtır.

* Size dininizi imanınızı öğreten, ehli sünnet itikadı üzere yetiştiren ana-babanızın rızasını duasını mutlaka alın. Böyle ana babanın rızasını almadan hiçbir şeye kavuşmayacağınızı bilin.

* Cenab-ı Hak hiçbir şeyi abes yaratmamıştır. Her şeyin bir hikmeti vardır. Her mahlukun bir yaratılış hikmeti vardır.

* İnsanlar çeşitli vasıtaya binip gidiyorlar. Müslüman ne kadar bahtiyardır ki mescitten geçen, camiden geçen vasıtaya biniyor. Ve bu vasıtaya Müslümanlar abdesti ile biniyor, imanı olanlar biniyorlar. Tabii ki vasıta menziline giderken hepsini birden götürür. Sen ehilsin, sen naehilsin, sen asisin, sen evliyasın, sen fasıksın demezler, madem ki vasıtanın içindeler, hep beraber Cennete doğru giderler. İş, o vasıtayı bulup, o vasıtaya binebilmek.

* Kul hakkından çok korkmalı. Müflis, üzerinde kul hakkıyla ahirete gidip amelleri bir bir hak sahiplerine verilen ve bir de üstüne onların günahlarını alandır, yani iflas edendir.

* Bir mürşid-i kâmili gördükten sonra aynaya bakıp da kendisinden, nefsinden, kötülük ve bozukluklarından tiksinmeyen, kendini beğenen bedbahtın tekidir.

* Allahü teâlânın nimetleri, ihsanları saymakla bitmez. Allahü teâlâ bunların hepsini, bütün insanlara vermiş. İnsanlar bunların şükrünü yapmazsa, nankörlük yapmış olur. İnsan bu nimetlere küfran ederse sonsuz Cehennemde kalmak hakkıdır. Bu hakkı, kendisi talep etmiştir.

* Akıl başka, zeka başkadır. Bir insan çok zeki olabilir, ancak kelime-i şehadeti söylemiyorsa ona akıllı denemez. Çünkü, akıllı, ahirette işe yarayacak iş yapana denir.

* Hep iman anlatılıyor. Anlayan üçü beşi geçmiyor. İmanı anlamaktan maksat, imanı içine, iliklerine sindirmektir.

* Tahkir edilecek şeye hürmet etmek, hürmet edilecek şeyi ise tahkir etmek, insanı imandan çıkarır.

* Ehli sünnet itikadı, asırlardan beri emin ellerden emin ellere geldi. Bu, büyük emanettir, miras falan değildir. Büyükler bu emanetin büyüklüğünü bildikleri ve gördükleri için, sıhhatleri pahasına insanlara bu emaneti ulaştırmak için, gece gündüz çalıştılar. Çünkü emanet çok büyük. Büyük emanetin büyük hesabı vardır. Allah göstermesin, bırak bir insanı, bir kediyi ateşe atsalar karşısında nasıl durup da eğlenebilir, nasıl gülebilir insan? İşte büyüklerin ızdırabı bu, onlar için dünya artık yoktur. Onların bir düşüncesi vardır; bir Allah’ın kulu daha yanmaktan nasıl kurtulur?

* Bir büyük zata talebesi sorar: Efendim, Allahü teâlâ bir âyet-i kerimede mealen, “Ey iman edenler iman edin” buyuruyor. Bunların hem iman ettiklerini bildiriyor, hem de iman edin buyuruyor. Burada, “iman edin” ne demektir?
Cevaben buyuruluyor ki:
“Beni tanıyın” demektir.
Efendim, herkes Allah diyor, tanıyor. Peki, tanıyın ne demektir?
Habibimin getirdiklerine inanın, emir ve yasaklara uyun demektir. Tanımak, sevmek ve itaat etmek demektir. Allahü teâlâyı tanıyan onu sever. Onu seven de emir ve yasaklara uyar, yani farzları yapar haramlardan kaçınır. Allahü teâlâ ibadet yapılarak sevilir, tanınır.

* Peygamber efendimiz buyurdu ki:
3 kişinin Cennete girmesine ben kefilim:
1-Gıybet etmeyen,
2- Şaka dahi olsa yalan söylemeyen,
3- Güzel ahlak sahibi olan.

Yine buyurdu ki:
Cennette benim yanımda kim olur biliyor musunuz?

Eshab-ı kiram sukut etti. Allah'ın resulü daha iyi bilir dediler. O zaman Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Cennette benim yanımda ahlakı en güzel olanınız bulunur.”

* Mezhep imamlarına, ehli sünnet âlimlerine, imam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklere tâbi olanlarla olmayanların farkı şudur: Tâbi olmadan hizmet etmeye kalkışanlar, akşam olunca çalışırlar. Yani karanlıkta ne yaptıklarını görmezler, yaparlar yıkarlar, kırarlar dökerler. Tâbi olanlar ise sabahleyin ışığın altında çalışırlar. Ne yaptıklarını görürler, yaparlar, yıkmazlar kırmazlar dökmezler.

* Size dininizi imanınızı öğreten, ehli sünnet üzere yetiştiren annenizin babanızın çok duasını alın. Onların hakkı ödenmez. Onlarla münakaşa etmeyin. Onlar ne derse haklıdır. Münakaşa ederseniz ipler kopar. Peygamber efendimize birisi geldi dua istedi, O da “Annenden iste” buyurdu. Annem öldü deyince “Babandan iste” buyurdu. Babam da öldü deyince “Teyzenden iste” buyurdu. İşte bu kadar önemli.

* Asıl bayram, son nefeste imanla ve şehit olarak çene kapatmaktır. Son nefeste Allah demektir. Son nefeste Allah demek için, onu çok söylemek lazım, kim neyi çok söylerse son nefeste de onu söylemesi kolay olur.

* Müslümanın siması, kelamı, taamı hep şifadır. Yani yüzü de, sözü de, ikramı da hep şifadır.

* Allahü teâlâ bir kulunu korursa, kimse ona bir şey yapamaz.

* İlim cahilliği götürür, fakat ahmaklığı götürmez.

* Geleceğiniz bakımından iki büyük tehlike var: Biri israf, diğeri kibir.

* İnsan gece gündüz tam bin sene tesbih çekse, bunun hepsi, yarım sayfa dinini imanını doğru öğreneceği kitap okumak yerine geçmez. Çünkü tesbih çekmek nafile ibadettir. Nafile farzın yanında denizde damla değildir. Akşam yatmadan yarım saat kitap okuyup, bütün gece yatsa daha kârlı olur.

* Bir insan bir mümine çatık kaşla baksa imansız gitme tehlikesi vardır. Gıybet etse, kalbini kırsa falan değil, çatık kaşla baksa. O yüzden Müslüman olarak birbirimizi sevmek mecburiyetindeyiz. Hepimiz büyük nimet içerisindeyiz. Hepimiz seçilmişiz. Allahü teâlâ, malı, rütbeyi isteyene verir, fakat imanı, ehli sünnet itikadını istediğine verir. İman nimetinin şükrünü eda edebilmek için, birbirimizi sevmemiz şarttır.

Ehli sünnet âlimleri, (Allahü teâlâya şükretmek için birbirinizi sevin) buyuruyorlar. Eğer birbirimizi çok seversek, çok faydaları var. Birincisi, Allahü teâlâya şükretmiş oluyoruz. Çünkü Allahü teâlâ verdiği nimetinin şükrünü istiyor. Onun şükrü de müminlerin birbirini sevmesidir. İkinci faydası, dünyada kim kimi severse ahirette beraber olacaktır. Üçüncüsü, birbirini Allah için sevenler, ahirette herkesin gıpta ettiği büyük nimetlere kavuşacak, cenâb-ı Hakkın razı olduğu, sevdiği yerde buluşacaklardır.

* İmanı muhafaza edip, imanla ölmek için, görmemeli, işitmemeli, dili tutmalı. Ehli sünnet itikadını öğrenip, kendi hata ve kusurlarımızı düzeltmeye, eksiklerimizi tamamlamaya çalışmalı. Dünya hayatında bir yolcuyuz. Bavulumuzu ahirette açacağız. Ona ne doldurduğumuza dikkat etmeli. Lüzumlu ve kıymetli şeyleri, gittiğimiz yerde geçerli şeyleri seçmeli. Onun bunun eşyasını da kendi bavulumuza koymayalım.

* Dünyada insanlar karışıktır. Müslümanlarla, kâfirler karışıktır. Allahü teâlâ Müslümanlara imanlarının karşılığı olarak, bu dünyada hemen nimetler vermiyor. Öyle olsaydı, kâfirler demek ki Müslüman olmak iyi bir şey deyip hemen iman ederlerdi; fakat gördüklerine iman etmiş olurlardı. Halbuki iman gaybidir, Muhammed aleyhisselamın bildirdiklerine iman etmek lazımdır.

* İman çok mühim ve hassastır, ya vardır ya da yoktur, ortası olmaz. Bir kimse Peygamber efendimizin getirdiği her şeye inansa, bir mevzuda acaba öyle mi-böyle mi dese, tereddüt etse veya bir meseleyi beğenmese, Allah korusun küfre girer.

* Birlik beraberlikte bereket, rahmet, ayrılıkta felaket, azab-ı ilahi vardır. Birbirinizi sevin.

* Dünya firak yeridir.

* Dünya hırsı, para ve şöhret, iki aç kurdun zararından daha zararlıdır.

* İyiler, iyilikleri de bir heybeye doldurup beraberlerinde alıp gittiler. Gittiler, iyilikleri de götürdüler.

* Büyüklerin yolunun esası edeptir. Yaptıklarınız çok iyi şeyler, faydalı ve iyi işler olabilir; fakat bunlar edeple birleşmeyince bir işe yaramaz.

* Pehlivan, hasmını yenen değil, öfke anında öfkesini yenendir.

* Kim Allah içinse, Allahü teâlâ da onun içindir. Bundan uzaklaşan sıkıntıya düşer. İstigfar edin, mutlaka Onu affedici bulursunuz. Dua, kazayı ve belayı def eder.

* Sıkıntıyı kendine anlatan, yani şükretmeyip, sabretmeyip oflayıp puflayıp duran, Allahü teâlâyı nefsine şikayet etmiş olur. Başkasına anlatan bu sefer anlattığına şikayet etmiş olur.

* Makbul insan üzüntülü, sıkıntılı olur. Bu üzüntüler, sıkıntılar onu makbul eder.

* Dünya sultanı değil, ahiret sultanı olmaya bakmalı. Ahirette dünya sultanlığı işe yaramayacak. O kadar salih, iyi bir sultan olmasına rağmen dünya sultanı olduğu için, Yıldırım Han’ın türbesine giden yok. Fakat, ahiret sultanı olduğu için herkes damadı Emir Sultanın türbesine gidiyor.

* Dünyalık olan şeylerin Allah indinde sivri sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfire bir yudum su vermezdi. Kâfirlere, dünyalığı çok vererek, onları felakete sürüklemektedir. Müminin Allah indinde kıymeti, topladığı dünyalık kadar azalır. Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. Ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır. Dünyalık peşinde koşmak, su üzerinde yürümeye benzer. Bunun ayaklarının ıslanmaması mümkün değildir. İslamiyet’e uymaya mani olan şeylere dünya denir. Allahü teâlâ bir kulunu severse, onu dünyada zâhid ve ahirete râgıb yapar. Ayıplarını ona bildirir. Dünyada zâhid olanı, Allah sever. İnsanlarda bulunanlarda zâhid olanı insanlar sever. Dünyalık arayanın buna kavuşması güçtür. Ahireti arayanın buna kavuşması kolaydır. Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır. Yani her türlü hataya, günaha sebep olur.

* Dünya peşinde koşan kimse, şüpheli şeylere, sonra mekruhlara, sonra haramlara, hatta küfre dalar. Geçmiş ümmetlerin, Peygamberlerine “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” inanmamalarına sebep, dünyaya düşkün olmaları idi. Dünya muhabbeti, sarhoş eden şaraba benzer. Bundan içen, ancak ölüm zamanında ayılır.

Musa aleyhisselam, Tûr dağına giderken, birinin çok ağladığını gördü. Ya Rabbi! Kulun, senin korkundan ağlıyor dedi. “Kan ağlasa dahi, onu affetmem. Çünkü o, dünyaya düşkündür” buyurdu. Hadis-i şerifte, (Dünyayı helalden kazanana, ahirette hesabı vardır. Haramdan kazanana, azabı vardır) buyuruldu.

* Bir kimse, helal para ile bina yaparsa, insanlar, bundan faydalandığı müddetçe, kendisine sevap verilir.

* Cahillerin hakaret etmemeleri ve düşmanlara azametli, kuvvetli görünmek için, âlimlerin, âmirlerin libâs ve binalarının ziynetli olması lazımdır.

* Kâbe’yi şerif ilk görüldüğünde edilen dua red olunmaz. Kâbe’yi şerif ilk görüldüğünde yapıldığı gibi, bir mümin bir müminle karşılaştığında, yüzüne bakıp hiçbir şey düşünmeden dua ederse duası kabul olur. En güzel dua, selamün aleyküm’dür. Selama da fazlasıyla cevap vermek lazım. Ve aleyküm selam ve rahmetullah, demelidir. Selamın manası, sana dünya ve ahiret selameti diliyorum demektir. Zaten bütün mesele de bu değil mi? Fakat selam verirken düşünmeden rastgele vermemelidir. Selam verirken, şuurlu olarak manasını ve sünnet olduğunu düşünerek vermelidir.

* Yüz bin şeytan, kötü bir din adamının yaptığını yapamaz. Şeytanı otururken görmüşler neden böyle boş oturup duruyorsun, insanları aldatmaya çalışmıyorsun demişler. O da, benim işimi kötü din adamları yapıyor bana iş kalmıyor demiş.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.