Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Ölmeden önce ölmek  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Ölmeden önce ölmek

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* Resulullah efendimiz, Ölmeden önce ölün buyuruyor. Ölmeden önce ölmek ne demektir? Dünyada inanılan şeyler öldükten sonra görülecek. İnsan ölüp hakikatleri görünce nasıl olacak ise, neleri yapmış olmayı isteyecek ise şimdiden onları yapması ölmeden evvel ölmek demektir.

* Ölmek felaket değil, öldükten sonra başa gelecekleri düşünmemek felakettir.

* Dünya hayatı çok kısadır. Ahiret azapları pek acı ve sonsuzdur. Bu ikisi arasındaki farkı iyi düşünüp ona göre hazırlanmalıdır.

* Ömrünü faydasız, boş şeylerle geçiren, tarlaya tohum ekme vaktini kaçırmış olur. Vaktinde tohum ekmeyen ise, hasat zamanında pişman olur.

* Dünyada rahatlık yoktur, istirahat ahirettedir.

* Fırsat ganimettir. Ömrün tamamını faydasız işlerle telef etmemeli, Hak teâlânın rızasına uygun şeylere harcamalı! Beş vakit namazı, tadil-i erkan ile ve cemaat ile kılmalı, teheccüd namazını elden kaçırmamalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemeli, gaflet uykusuna dalmamalı, ölümü düşünmeli, ahiret hallerini gözetmeli, fâni dünyanın haram olan işlerinden yüz çevirip, baki olan ahiret işlerine dönmeli. Dünya işleri ile zaruret miktarı uğraşmalı, diğer vakitlerde, ahireti imar etmekle meşgul olmalıdır.

Sözün kısası, Allah’tan gayrı şeylerin sevgisinden korunmalı ve bedeni dinin hükümlerine uymakla süslemeli, onunla meşgul olmalıdır. İş budur, bundan gayrısı hiçtir.

* Vaktin kıymetini bil! Gece gündüz ilim öğrenmeye çalış! Her zaman abdestli bulun! Beş vakit namazı, sünnetleri ile ve tadil-i erkan ile, huzur ve huşu ile kılmaya çalış! Bunları yapınca, dünyada ve ahirette, sayısız nimetlere kavuşursun. İlim öğrenmek, ibadet içindir. Kıyamette, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye sorulmayacaktır. İş ve ibadet de, ihlas elde etmek içindir. İhlas da, hakiki mabud ve kayıtsız, şartsız var olan sevgiliyi [Allahü teâlâyı] sevmek içindir.

* Aklı olan kimse nefsine demelidir ki: Benim sermayem, yalnız ömrümdür. Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar kıymetlidir ki, her çıkan nefes hiçbir şeyle tekrar ele geçmez ve nefesler sayılıdır, azalmaktadır. O halde bu günü elden kaçırmamak bunu saadete kavuşmak için kullanmamaktan daha büyük ziyan olur mu? Yarın ölecekmiş gibi bütün âzâlarını haramdan koru.

* Ey nefsim, sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım, diyorsan, ölüm daha önce gelebilir, pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi bugün tevbe etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun. Hem yarına çıkacağına delilin ne?

* İbrahim-i Ethem hazretleri buyuruyor ki:
1-
Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de, Ona isyan edilir mi?

2-
Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?

3-
Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?

4-
Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.

5-
Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!

6-
Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?

Allahü teâlâ, (Ey kullarım! Benden isteyin! Kabul eder, veririm) buyuruyor. Ama verilmeyenler de oluyor. Çünkü Ona dua eder, ama itaat etmezler. Peygamberini tanır, Ona uymazlar. Kur'anı okur, gösterdiği yolda gitmezler. Nimetlerinden faydalanır ama şükretmezler. Cennetin, ibadet edenler için olduğunu bilir, hazırlıkta bulunmazlar. Cehennemi, asiler için yarattığını bilir, Ondan sakınmazlar. Ecdadının ne olduklarını görür, ibret almazlar. Kendi ayıplarına bakmayıp, başkalarının ayıplarını araştırırlar. Böyle kimseler, üzerlerine taş yağmadığına, yere batmadıklarına şükretsin! Dualarının neticesi, yalnız bu olursa, yetmez mi?

* Dört şey güzel hasletlerdendir: Doğru söz, doğru iş, samimi dostluk ve emanete riayet.

* Hakiki dost, sıkıntı zamanında imdada yetişendir.

* İstişare etmeden, yani danışmadan yapılan iş, isabetli olmaz.

* Salih bir kimsede, hayırlı mal ne güzeldir!

* Nefsine uyan haram işler, haram işleyen alışır, alışınca zevk alır, ehemmiyet vermez olur. Harama ehemmiyet vermeyince kâfir olur. Ehemmiyet vermemek, zerre kadar da olsa üzülmemek demektir.

* Küçük günahlara dalan büyük günaha dalar. Büyük günaha dalan küfre dalar.

* İman nimetine şükretmemiz lazım. Onun için abdest almaya başlarken “elhamdülillahi alâ dinil islâm ve alâ tevfikil iman ve alâ hidâyetirrahman” okumamız lazım. İmanının sağlamlaşmasını isteyen bu iman duasını okusun. Çünkü Allahü teâlâ; şükrederseniz arttırırım buyuruyor. İman artmaz, kuvvetlenir. Diğer nimetlerine şükredersek artar, imana şükredersek sağlamlaşır, kuvvetlenir.

* Dinimizin her meselesi nimettir. Emirleri yapmakla şükredeceğiz, yasakları da terk etmekle şükredeceğiz.

* İlim öğrenmek farzdır. Farzları, haramları öğrenmek farz, vacipleri öğrenmek vacip, sünnetleri öğrenmek sünnettir. Öğreneceğiz ve kaçınacağız. Erkek olsun kadın olsun, Müslümanların ilim öğrenmesi farzdır buyuruyor Peygamber efendimiz. Beşikten mezara kadar ilim öğreneceğiz.

* İlim ganimettir. Sükut kurtuluştur. Halktan bir şey ummamak rahatlıktır.

* Veli olduğu söylenen kimse, dinin emir ve yasaklarına aykırı hareket ederse, ondan sakınmak lazımdır. Almayı, vermekten daha tatlı gören, hâl sahibi olamaz.

* Ehli sünnet âlimlerine tâbi olunuz; bid'at yoluna, dinde olmayıp, sonradan çıkarılan şeylere sapmayınız. İtaat ediniz, muhalefet etmeyiniz. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz.

* Bâtın ilmi zahir ilmi öğrendikten sonra öğrenilir. Zahiri ilimleri öğrenip onunla amel eden kimseye Allahü teâlâ bâtın ilmini açar. Bâtın ilmi ancak kalbin açık olup nurlanması ile elde edilir. Siz açık ve zahir olan şeylere sarılın. Bilinmeyen yollara girmekten sakının.

* Senden görüşünü istemeyene, görüşünü verme. Çünkü böyle yaparsan, övülmediğin gibi, görüşün de o kimseye fayda vermez.

* Hakkı doğruyu kim söylerse söylesin kabul ediniz. Söyleyene değil, söylenen söze bakınız.

* Din ilminde konuşan kimse, Allahü teâlânın kendisine: «Benim dinimde sen nasıl fetva verdin, nasıl söz söyledin?» sualini sormayacağını zannediyorsa, kendisine ve dinine gevşeklik etmiş olur.

* Dinin alışveriş kısmını bilmeyen, haram lokmadan kurtulamaz ve ibadetlerin sevabını bulamaz. Zahmetleri boşa gider ve azaba yakalanır ve çok pişman olur.

* Bir kimse fıkıh bilmez, fıkhın kıymetini ve fıkıh âlimlerinin değerini bilmezse, böyle âlimlerin kıymetli eserlerini okumak kendisine ağır gelir.

* İlim, insanlara, ekmek ve su kadar lazımdır, İlim, rivayet ve kuru malumat çokluğu değildir, İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.

* Bir kimsenin ilmi, kendisini Allahü teâlânın yasaklarından men etmiyorsa, o kimse büyük tehlikededir. İlmi, kibirlenmek, kendini büyük görmek için isteyenlerden hiçbiri felah bulmuş değildir.

* İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır.

* Kendini bilmeyene ilim öğreten, ilmin hakkını zayi etmiş olur. Layık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur.

* İlim öğrenmek için üç şart vardır: Hocanın maharetli, talebenin zeki olması ve uzun zaman.

* Öğrenmenin acısını bir müddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini yudumlar.

* Doğru namaz kurtarıcıdır. Doğru namaz, doğru gusle, doğru abdeste, doğru itikada yani ehli sünnet itikadına bağlıdır. Bunlar tam olmadan namaz tam olmaz. Her şeyden önce oturup bunları öğrenmeli, eksiği varsa tamamlamalı. Mesul olduklarına da öğretmeli. Her müminin asli vazifesi ateşten korunmaktır. Kendi korunmayan, kendisi yanan, başkasını yanmaktan nasıl kurtarır. Gelişigüzel ibadet, gelişigüzel hizmet olmaz. Yap da nasıl yaparsan yap, din cahillerinin sözüdür.

* Fitne çıkarmak düşman edinmektir.

* Anne, babası hayatta olup da Cenneti kazanamayana şaşılır.

* Müminin günah işlemesi unutkanlığa sebep olur. Çoluk-çocuk, aile ve emri altındakiler de günah işlerse bu da unutkanlığa sebep olur.

* Ahirette kurtulmak, ibadet ve amelin çok olmasıyla değil, doğru iman ile amellerin ihlaslı ve şartlarına uygun yapılmasıyladır.

* Kanaat, insanın kısmetine düşen rızkına razı olmasıdır.

* Mümin, doktoru yanında olan hastaya benzer. Doktoru, ona yarayan ve yaramayanı bilir. Hasta, kendine zararlı bir şeyi isterse, mani olur ve yersen ölürsün der. Müminin hâli budur. O birçok şeyleri arzular, ama Allahü teâlâ ona faydalı olanları yaratır, zararlı olanları yaratmaz. Mümin bu şekilde vefat eder ve Allahü teâlânın Cennetine girer.

* Kalb ile bedenin hâli kör ve topal bir kimsenin hâli gibidir. Kör bir ağacın altına gider, fakat onda meyve olduğunu göremez. Topal, ağaçtaki meyveyi görür fakat alamaz. İlahi nimetleri kalb bilmeli, inanmalı, beden de onunla amil olmalı ki ahiretteki sonsuz nimetlere kavuşmak nasip olsun.

* Bir kimse Allahü teâlâya açık günah işlerse; tevbesi açık, gizli olarak günah işlerse tevbesi gizli olur. Tevbe ettikten sonra: "Ya Rabbi bu tevbe ile günahımı affet" diye dua etmeli.

* Eline geçmediği halde geçmiş gibi nimetlere şükredip razı olan, eline geçmiş hükmündedir.

* Bir şeyi yapmaya niyet ettiğin zaman niyetinin, azminin üzerinde Allahü teâlâdan kork (haram ve günah olan bir şeye azmetme.)

* Farzları tam yapmadığı [borcu varsa kaza etmediği] halde, nafilelerle derecesini yükseltmeye çalışan kimsenin hâli, sermayesi elinden çıktığı (iflas ettiği) halde kâr peşinde koşan bir tüccarın hâline benzer. Sermaye olmadan kârı olur mu?

* Takva akıllıca yapılan işlerin en güzelidir. Hakka âsi olmak ahmakça yapılan işlerin en çirkinidir. Verilen emaneti yerine getirmek en üstün doğruluk sayılır. Hıyanet olarak da, en önde yalan gelir.

* Allahü teâlâdan, kendisini, kıyamet gününde Cehennem ateşinden korumasını isteyen bir kimse, müminlere karşı çok merhametli ve ince kalbli davransın!

* Allahü teâlâya olan halis sevginin zevkine varan, dünyalıktan vazgeçer ve bütün insanlardan yüz çevirir.

* Müslümanlardan hiçbiri, diğerini hakir görmesin! Zira Müslüman demek, Allah’ın sevdiği insan, Allah yanında kıymeti büyük olan insan demektir.

* Önemli olan süper kabiliyet, süper zeka değildir, süper ihlastır.

* Beş şey vardır, kalb katılaştığı zaman onun ilacı olur:
1) Salih Müslümanlarla görüşmek ve onların meclisinde bulunmak.

2) Kur’an-ı kerimi okumak.

3) Karnını doyurmayıp helalden az bir şey yemekle yetinmek. Zira helal yemek kalbi aydınlatır.

4) Allahü teâlânın kâfir ve günahkâr için hazırladığı acı azabı ve tehdidini düşünmek.

5) Kendisini Allahü teâlâya kulluk vazifesini yapmakta aciz ve noksan görmek, bununla beraber Allahü teâlânın lütuf ve ihsanını düşünmektir. Bu tefekkür olup, bundan hayâ meydana gelir.

* Boş oturanları Allahü teâlâ sevmez. Bir kimse boş oturursa ona şeytan musallat olur.

* Sevap kazanmak çok iyi. Kazanılan sevapları kaybetmemek ondan daha iyi.

* Fitneye sebep olmak, adam öldürmekten büyük günahtır.

* Emr-i maruf ve nehy-i münker, imanın en kıymetli cüz'üdür. Ehli sünnet itikadını yayanlara çok müjdeler var.

* İslamiyet’in hükümlerini aklına danışarak kabul eden, iman etmemiştir.

* İnsan kızınca, bir hararet basar, bu, oda sıcaklığının harareti değil, Cehennem ateşinin hararetidir. Özellikle kızınca, işine sözüne dikkat etmelidir.


* Kalbinde dünya sevgisi olmayanın duası kabul olur.
* İmanı kâmil olanın alametleri:

1) Hanımı ile iyi geçinir.

2) Hizmetçisiyle [emri altındakilerle] oturup yemek yer.

3) Fakirlerle sohbet eder ve bundan zevk alır.

* Ehli sünnet âlimleri, bugünün işini yarına bırakmazlardı. Helekel müsevvifun, yani sonra yaparım diyenler helak oldu, hadis-i şerifine sarılmışlardı. Onlardan birine sorabilseydik, bu kadar kitabı nasıl yazdınız, ev bark, çoluk çocuk, iş güç varken bunca kitabı üstelik o imkanlarla bir ömre nasıl sığdırdınız? O mübarek zat, iki kelimeyle cevap verirdi: Helekel müsevvifun. Yani sonra yaparım diyenler helak oldu.

* Silsile-i aliyye büyüklerinden Abdullah-ı Dehlevi hazretleri, talebesi Mevlana Halid hazretlerine buyurmuşlar ki, “Sen Bağdat’a döndüğün zaman, çok sıkıntı çekeceksin. Seni kabul etmeyecekler, hakaret edecekler. Bazıları da, “Hani sizin yolunuz hak idi, hocan çok büyük veli idi. Niçin sıkıntılar içindesin?” diye soracaklar. Sen onlara de ki, “Bizim yolumuz bu. Bu yolda sıkıntı çok olur. Aşkta merhamet olmaz. Peygamber efendimiz ve diğer Peygamberler de çok sıkıntılar çektiler. Hatta en çok sıkıntıyı Onlar çekti. Halbuki onlar, Allahü teâlânın en sevdiği kullarıdır. Bu sıkıntılar bu yolun şânındandır. [Hakikaten Bağdat’a dönünce, önce bu sıkıntıları çektiyse de, daha sonra herkes akın akın gelip etrafında toplandılar.]

* Bir Müslüman, bir İslam âliminin veya evliyanın ruhuna, ömründe bir kere bile olsa, bir Fatiha okuyup hediye etse, o zat, bu iyiliğin altında kalmaz. Mutlaka o kimseye şefaat eder.

* Ehli sünnet itikadını, ehli sünnet âlimlerinin doğru yolunu yaymak, yani insanlara ulaştırmak Allahü teâlânın en büyük nimetlerindendir. Bu büyük nimete, ne ibadetle kavuşulur, ne de başka bir şeyle. Sadece Allahü teâlânın ihsanıyla, seçmesiyle olur.

* Bahçıvan bir gül için bin diken yetiştirir. 1 kişi dememek lazım.

* Ehli sünnet âlimlerine saldıran din düşmanının hakikatte asıl hedefi bu mübarek zatlar değildir. Onlar için (Vârislerim) buyuran Resulullah efendimizdir.

* Hastalıkta şifa vardır. Bir şartla, sabretmekle.

* Başarının sırrı; Nefsi aradan kaldırmak ve kendinden bilmemektedir.

* Üstünlük mal, mevki, parada değil takvadadır. Doğru itikat sahibi olmayan takva sahibi olamaz, öyle zanneder. Bu zanna onu kuru aklı düşürmüş, şeytan ve nefsi üstüne çullanmıştır. Çıkması, kurtulması çok zordur. Ne duyar, ne anlar, ne de elini uzatır.

* Esas pehlivanlık ahirete imanla gitmektir.

* Muvaffakiyet için inanmak lazımdır.

* Kimseye faydası olmayan, kimseden faydalanamaz.

* Birkaç günlük zamanı büyük nimet bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmaya çalışmalıdır.

* Bütün işlerin neticesinin sıhhatli ve faydalı olabilmesi için, iki şart vardır: Sabır ve ihlas.
İnsanoğlunu şu iki şey mahvetmiştir: İzzet arzusu, fakirlik korkusu.

* Allahü teâlâ, bir mümin kulunun dilini, özür dilemek için açtığı zaman, peşinden de, af ve mağfiret kapısını açar.

* Şöhreti seven kimse, Allahü teâlâdan korkmaz.

* Nice sevinçler vardır ki, sonları keder; nice hüzünler vardır ki, sonları kurtuluştur.

* Bir mümin kardeşini, sabahtan akşama kadar incitmeyen kimse, o gün akşama kadar Peygamber efendimizle yaşamış olur.

* Küçük çocukları seviniz, başlarını okşayınız! Onları sevindiriniz ki; Peygamber efendimizin emrini yerine getirmiş olasınız!

* Nerede olursanız olun, ne yaparsanız yapın, Allahü teâlâ sizi görür. Onun için, yasaklanan yerlerde değil, emredilen yerlerde bulunun!

* İnsanlar, isteklerine karşı çıkılmadıkça, bulundukları ahlak üzere halim selimdirler. Karşı çıkılınca, hemen kötü ahlaklı kesiliverirler.

* Ömürlerini gaflet içinde geçiren, kulluk vazifesini yapmayıp, ibadetten mahrum kalan asi insanların hallerine çok acınır.

* Günahlara tevbe etmeyi geciktirmek, Allahü teâlâya karşı kibirli olmaktır.

* Akıllı kimse hayrı gördüğünde ona tâbi olan, şerri gördüğünde ondan kaçınan kimsedir.

* Gariplere merhamet etmek, Resulullah efendimizin sünnetidir. Nerede bir garip görsen, ona olan merhametinden dolayı göz yaşların akmalıdır.

* Allahü teâlâdan uzaklaşan kimse, bâtıl yollara sapar.

* Güzel ahlak, Allahü teâlânın takdirine razı olmaktır.

* Günahlar gaflet getirir. Gaflet ise, kalbin katılaşmasına sebep olur. Kalbin katılaşması, insanı Allahü teâlâdan uzaklaştırır. Allahü teâlâdan uzaklık ise, Cehenneme götürür.

* Her denizin kenarı, sonu, her günün gecesi vardır. Peşinden gece gelmeyecek gün, kıyamet günüdür.

* Edep iki kısımdır: Kalbi temizlemek, uzuvları kötülük yapmaktan ve günah işlemekten korumaktır.

* Sabır insana mahsustur. Hayvanlarda sabır yoktur. Meleklerin ise sabra ihtiyacı yoktur.

* Belaya sabretmek lazımdır. Çünkü küfür ve günahlardan başka bela yoktur ki, içinde senin bilmediğin bir iyilik olmasın! Allahü teâlâ, senin iyiliğini senden iyi bilir.

* Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Peygamber efendimiz; "Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür" buyurdu.

* Sen, haset ettiğin kimseyi, hangi hususta haset ediyorsun. Onun kısmeti için mi, yoksa kendi kısmetin hususunda mı? Eğer onu, Allahü teâlânın ona kısmet olarak verdiği şeyde haset ediyorsan, ona haksızlık etmiş olursun. Haset ettiğin kimse, Allahü teâlânın kendisi için takdir ve taksim ettiği nimetin içerisinde bulunmaktadır. Sen onu, Allahü teâlânın bu ihsanından dolayı haset etmekle, ne kadar haksızlık ve cimrilik yaptığını, ne kadar akılsızlık ettiğini biliyor musun? Eğer onu, sana takdir edilenin onun eline geçeceğinden endişe ederek kıskanıyorsan, bu senin çok cahil olduğunu gösterir. Çünkü senin kısmetini başkası yiyemez. Muhakkak ki Allahü teâlâ sana zulmetmez. Allahü teâlâ senin için takdir ettiğini, sana nasip olarak verdiğini, senden alıp başkasına vermez.

* Allahü teâlânın verdiği nimeti, Onun sevdiği yerde harcamak şükür; sevmediği yerde kullanmak ise küfrân-ı nimettir (nimeti inkâr etmektir).

* Allahü teâlânın, her yaptığımızı her düşündüğümüzü bildiğini unutmamalıyız. İnsanlar birbirinin dışını görür. Allahü teâlâ ise, hem dışını, hem içini görür. Bunu bilen bir kimsenin işleri ve düşünceleri edepli olur.

* Allahü teâlâ ile konuşmak isteyen, Kur'an-ı kerim okusun.

* Riya, korkunç bir afettir. Allahü teâlânın rızasına uygun olmayan işler, ameller boştur. Bir zat, bir mescide ibadet etmek için girmişti. Geceleyin bir ses duydu. Demek ki mescide biri girdi. O kişi, büyük bir zatın geldiğini zannetti. (Böyle yere büyük zatlar ancak Allahü teâlâya ibadet etmek üzere gelir. Bu zat beni görür, hâlime nazar kılar) diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibadetle geçirdi. Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı. Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü. Çok utanıp kendi kendine, (Ey edepsiz, Allahü teâlâ seni şu köpekle terbiye etti) dedi.

* Paranın gittiği yerden, geldiği yer belli olur. Helal kazananın parası, helal yere gider. Haram kazananın parası harama gider. Bunlar birbirine gitmez.

* Borçları ödemek için ve ırzını namusunu korumak için ve ölünce geride kalanlara miras bırakmak için mal kazanmayan kimse hayırsızdır. Yani kendine ve cemiyete zararlıdır.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.